24 Haziran 2016 Cuma

İç sıkıntısı / Daralma / Darlanma







İç sıkıntısı / Daralma / Darlanma

Hımm şöyle bi bakalım :)

Greenson bu konuyla ilgili şöyle der: ”Kişi aslında içgüdüsel gerilimin ve belirsiz boşluk hissinin bir birleşimini deneyimler. İçgüdüsel gerilimin düşüncelerin ve fantezilerin engellenmesine bağlı bir yönlendirme olmaksızın meydana gelir. Gerilim ve boşluk bir tür açlık, uyarıcı açlık olarak hissedilir. Birey neye aç olduğunu bilmediğinden, kayıp bir hedefi veya bir nesneyi verir umuduyla dış dünyaya yönelir.”


İç sıkıntısı şikâyeti, tanım olarak net ifade edilemeyen sebepsiz endişe, üzüntü, keder, karamsarlık, korku gibi hislerin duyulması halidir. Organik bir hastalık olup olmadığı tespit edilmelidir. Organik bir hastalığa bağlı olmaksızın ortaya çıkan iç sıkıntısı '' neşe eksikliği ''dir. Tek düze, hep aynı şeyi yapmak ile perçinlenir.

Çünkü ruh deneyim sever ;)

Depresyon ile İç sıkıntısı arasında ki fark ;

İç sıkıntısı ve depresyon birbirlerinden farklı şeylerdir. Sıkıntı da istek vardır kişinin bünyesi bir şeyler ister fakat ne istediğini bilmez. Depresyonda ise istek yoktur kişi hiç bir şeyi istemez ve elde edebileceği hiç bir şeyin kendine iyi geleceğine inanmaz.

Bu konuda en güzel benzetmeyi yılmaz ŞENER yapmıştı demişti ki
"Birkez dar geldimi insana derisi gök yarılsa yer sarsılsa hikayedir gerisi "

Bir çok uzman bu konuda geçici çözüm getirmek adına ; ibadet, spor, sosyalleşme, hobi ya da iş önermiştir.

İÇİNİZ SIKILIYORSA BIRAKIN SIKILSIN

Çok da dert etmeyin.

Birileri dedi diye;
Hemen bir etkinliğe koşmayın
Bir oyuna gömülmeyin.
Bir iş bulmaya çalışmayın.Meşgale üretmeyin.
Yemekle yada insanlar ile doldurmayın .
Telefona bilgisayara gömülmeyin .
Kısacası bir an önce bir çözüm bulmaya çalışmayın.

“Boş boş durursan elbette canın sıkılır” şeklinde tanılar koymayın

Şunu yapabilirsiniz:

Bırakın içiniz sıkkın olarak biraz zaman geçsin.
Ofla pufla
Dalıp gidebilirsin … Etrafı izleyebilirsin… Biraz saçını başını yolarsın
Bütün bunlar için biraz fırsat verin kendinize
sessiz kalın.

Çünkü bu hal;
Bir tür “düşünme” terapisi seansıdır.
Yüzleşme ve cesaret ile olan hale bakmak için en uygun zamandır.
Ruhen bir “arayış” içinde olma halidir ki bu da bulmak için temel gerekliliği karşılar.
Bir doğum çabasıdır.
Bulmak için yola çıkıştır .
Bir çok defa, “yaratıcılık” ya da buluşçuluk, mucitçilik gücünün tetiklenmesi halidir.
Kendine yeniyi getirmektir
Çoğunlukla bir değişim sürecinin başlangıç zamanı neşenin ortaya çıkışıdır.
Sevgi ve şifa ile
Güneş ®

‪#‎spritüelTerapist‬ ‪#‎GunesMineGules‬ ‪#‎kisiselGelisim‬ ‪#‎Huzur‬ ‪#‎şifa‬‪#‎OrtayaÇık‬ ‪#‎HadiBiCesaret‬ ‪#‎BideBuAçıdanBak‬ ‪#‎gün‬ ‪#‎cuma‬

12 Mayıs 2016 Perşembe

Eğer Dinleseydiniz, Bedeninizin Size Söyleyeceği 10 Şey












Sizinle ilgili devamlı yargıda olan biriyle hiç ilişkiniz oldu mu? Ya da asla gerçekte söylediklerinizi dinlemeyen fakat onun yerine sizi görmezden gelen bir arkadaşınız oldu mu? Pek de eğlenceli değil, öyle değil mi? Bu çoğumuzun bedeniyle olan ilişkisinde işlev yaptığı yeri tanımlıyor. Bedenimiz her zaman bizimle, bize katkıda bulunuyor, bize özen gösteriyor, ilerlememiz gereken yere varmamızı sağlıyor ve sıklıkla bizim cevabımız onun ne kadar kötü ve hatalı olduğu ve tamamen onu görmezden gelme seçimi şeklinde oluyor.



Ya bedeninizle tamamıyla farklı bir ilişki yaratabiliyor olsaydınız; nezaket, özen gösterme ve birlik gibi? Ya bedeninize sorular sormaya başlasaydınız ve ne söylediğini gerçekten dinleseydiniz? Onu alakadar eden her şeyle ilgili bedeninize sorsanız nasıl olurdu?



Aşağıda, eğer dinleseydiniz bedeninizin size söyleyeceği 10 şey bulunmakta. Bunlar yargılamaktan ziyade, şükran duyma ve birlik temelinde bedeninizle iletişim yaratmanın anahtarlarıdır.







İşte Bedeninizin Söyledikleri:



1. Gün içinde beni besleyen, kabul eden ve takdir eden bir şey yap.



Ne kadar sıklıkla bedeninizi beslemenin, kabul etmenin, takdir etmenin bir yolunu buluyorsunuz? Bedeninizi beslemeyi/bakım yapmayı her gününüze dahil etmeye gönüllü olur muydunuz? Bedeninize dokunmak onunla bağlantı kurmanın ve onu beslemenin yollarından biri. Sabah uyandığınızda, üç dakikalığına, bedeninize nazikçe dokunun. Ona sanki özen gösterdiğiniz birine aitmiş gibi dokunun.



2. Beni yargılamayı bırak.



Sabah uyandığınızda, her gün başladığınız o yargılama ayinini durdurmak için bilinçli bir seçim yapın. Onun yerine bedeninize teşekkür edin ve onun için ne kadar şükran dolu olduğunuzu söyleyin.



3. Ben eğlenmek için yaratıldım.



Ya yaşamın yegane amacı eğlenmekse? Bu bir şeyleri yapma şeklinizi değiştirir miydi? Dokunulmak bedeniniz için eğlenceli mi? Teninde güneşi hissetmek? Ayaklarıyla çimlerde yürümek? Ya şimdi eğlenmeye başlasaydınız nasıl olurdu?



4. Benimle ilgili bana sor.



Kaç defasında birileri bir sonuç yaratacağını söyledi diye bedeninize bir şeyler yaptınız? Birileri söylediği için ne kadar diyet, yiyecekler, bitkisel ve moda ürünler denediniz? Bedeninize sorun. Yargılamayı bırakın ve bedeninize sorun. Eğer sormaya başlarsanız, bedeniniz asıl cevaba sahip.



5. Olmamı istediğin şekilde görünmemi gerektirecek şeyleri bana sor.



Eğer bedeninizin belirli bir şekilde görünmesini istiyorsanız, ilk önce, olduğu haliyle onun muazzamlığını kabul edin ve sonra bazı şeyleri değiştirmenin ve bazı değişimleri yaratmanın neyi gerektireceğini sorun. Bedeniniz uyum sağlamaktan mutlu olur. Size bunun neyi gerektireceğini bildirir. Sorun ve dinlemek için zaman ayırın.



6. Yemek yiyen benim.



Yemeği yiyen bedeninizdir. Ona ne yemek istediğini soruyor musunuz? Ona ne kadar yemek istediğini soruyor musunuz? Yaptığımız yeme eyleminin ne kadarı, büyürken, neyin sağlıklı neyin sağlıksız olduğuyla ilgili bize öğretilen ve üzerimize yöneltilen bakış açılarını temel alır? Bedeniniz neye gereksinim duyduğunu ve neyi arzuladığını bilir.



7. Bana hangi hareketleri yapmaktan hoşlandığımı sor.



Bedenler hareket etmeyi severler. Bedeniniz için hangi hareketler eğlenceli? Pilates ya da Yoga ya da belki koşmak ya da şınavlar mı? Bedeninizin arzu ettiği şekilde hareket ettiğinizde, bedeninizle daha mevcut hale gelirsiniz ve bedeniniz ve siz birlikte hareket edersiniz.



8. "En son moda"ları satın alma.



Bedeniniz sadece dinlenilmek ister; onu alakadar eden her şeyin ona soruluyor olmasını ister. Bedeniniz bilince sahiptir. Sadece herkes en son ve en büyük modanın yaşamınızı değiştireceğini söylüyor diye, öyle olacak anlamına gelmez. Bedeniniz neyi söylemeyi diliyor?



9. Sorun, "Bu nereden geliyor?"



Deneyimlediğiniz düşüncelerin, hislerin ve duyguların %98'i size ait değildir. Ve bedeninizdeki ağrının ve acının %50'si ile %90'ı arasındaki bir kısmı size ait değildir. Hiç olmadı. Sorun, "Bu bana mı ait?" ya da "Bu nereden geldi?" Eğer hafifleme olursa, size ait değildir. Basitçe, gönderene geri gönderin.



10. Ben bir bedenim. Sen sonsuz bir varlıksın.



Siz varlıksınız, sonsuz bir varlık. Bedeniniz, sizin bedeninizdir. Bedeniniz sizin içinizdedir. Siz bedeninizin içine sığabilmek için çok fazla büyüksünüz. Sorular sormak vasıtasıyla, varlık ve beden arasında birlik yaratın.

Bu 10 şey, bedeninizin bilmenizi istedikleridir. Yeni bir gerçeklik yaratmak için kolay anahtarlardır.



Yazar: Dr. Dain Heer / Access Consciousness Yardımcı Kurucusu



Metnin aslı : http://mariashriver.com/blog/2015/07/10-things-your-body-would-tell-you-if-you-were-listening-dain-heer/



Çeviri: Çiğdem Uysal (BF & BPF)



9 Nisan 2016 Cumartesi

SPIRITUEL YASALAR (Dan Millman / Hayatınızın Amacı *özet)






1. Esneklik Yasası
2. Seçimler Yasası
3. Sorumluluk Yasası
4. Denge Yasası
5. Süreç Yasası
6. Kalıplar Yasası
7. Disiplin Yasası
8. Kusursuzluk Yasası
9. Şimdiki An Yasası
10. Yargısızlık Yasası
11. İnanç Yasası
12. Beklentiler Yasası
13. Dürüstlük Yasası
14. Yüksek İrade Yasası
15. Eylem Yasası
16. Devreler Yasası
17. Sezgi Yasası




1. ESNEKLİK YASASI


Esneklik bize pasiflik yada direnmeden daha çok yarar sağlar; ortaya çıkan her şeyi etkin biçimde kullanarak, en acı verici koşulları dahi kucaklayarak, zorluklarımızla – onları bir spiritüel eğitim biçimi olarak görmeye başlayarak – daha etkili biçimde başa çıkarız.


Esneklik; yaşanan an’a katı bir bicimde direnmek yerine, onu pragmatik (yararcı) bir biçimde kabullenmeyi içerir. Bu hoşlanmadığımız bişeye katlanmamız, haksızlığı görmezden gelmemiz ya da kurban edilmemize izin vermemiz anlamına gelmez. Esneklik, uyanık ve genişleyici bir farkındalık hali gerektirir; o sadece akışa uymayı değil, benimsemeyi ve yapıcı bir bicimde kullanmayı gerektirir. Bu yasayı uygulamakta ustalaşarak, engelleri ilerleme vasıtaları, sorunları da fırsatlara dönüştürürüz.


Bir grup insanın başına acı verici olay geldiğinde bazıları şok, ret ve korku içinde bu deneyime zihnen direnir; böylece ağacın sert dalının rüzgarda kırılması gibi en kötü deneyimi yaşarlar, bazıları ise duygularını kabullenir, ifade ederler ama eğilerek kırılmaktan kurtulurlar.


Esneklik yasasına örnek oluşturan bir tampon etiketi görmüştüm. “Eğer arabayı sürüş şeklimden hoşlanmıyorsan, yaya kaldırımdan çekil” Biri arabayı üzerimize sürüyorsa “böyle yapmamalı, adil değil...” diye düşüneceğimize hemen olduğumuz yerden sıçrayarak çekilebilir ve reflekslerimizi sınama şansıyla karşılaştığımız için şükran duyabiliriz.


Esneklik Yasasını yansıtan ve somutlaştıran Aikido ve Taichi gibi savaş sanatları direnç göstermeme üzerine kurulmuştur. İtiliyorsanız çekin, çekiliyorsanız itin, bir güç size doğru gelirken yolundan çekilin.


Hastalık, mali aksilikler gibi durumlar için daima şükran duyamayız kuşkusuz. Ama bu yasa bize buyuk tabloyu görebilmemiz için görüşümüzü kendi ötemize genişletmemiz gerektiğini hatırlatır. Çünkü ancak o zaman pozitif yada negatif de görünse her durumun ruhumuzu güçlendirmek için fırsat sunduğunu anlayabiliriz. Gerilim; zihin durumlara, duygulara, insanlara direndiğinde meydana gelir.


Esneklik; bir yandan öğrenip gelişirken ve önümüzde olanı etkili biçimde ele alırken diğer yandan kendimizi, insanları, durumları koşulsuz kabullenmemiz anlamına gelir. Koşullara uyabilmek anlamına gelir. Su gibi kabımızın şeklini alırız. İniş-çıkışlardan uzak durmak, kaçmak, direnmek yerine onları deneyimlemeye açık oluruz.


“ Tanrım;
Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sükunet,
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret,
Ve aradaki farkı anlayabilmem için bilgelik ver.”




2. SEÇİMLER YASASI


Hayattaki en temel seçimimiz, genişleme ya da daralma, yaratıcı ve ifade enerjilerimizi dünyaya pozitif ya da negatif biçimlerde sunma arasında yapılır. Koşullarımız ne olursa olsun, gideceğimiz yönü seçme gücüne sahibiz.


Günlük hayatlarımız özgür iradeyle yapılmış bir dizi seçim ve uygulamalardan oluşur. Koşullarımıza bağlı olarak çok ya da az seçimler yaşayabiliriz. Fiziksel koşullar, zihinsel hastalıklar, yetersizlikler, karışıklıklar seçim gücümüzü çarpıtabilir veya sınırlayabilir. Zihin berraklığı ise çoğaltır. Seçimler Yasası, koşullarımıza nasıl tepki göstereceğimizi seçme gücümüzü ve sorumluluğumuzu işaret eder. Bu yaşadığımız surece asla yitirmediğimiz bir güçtür. Çarpık ve sınırlayıcı inançlarımız ne kadar az ise, secim gücümüz o kadar büyük olur.


Bazen seçimlerin bizim dışımızda yapıldığını hissederiz. (ailemiz, arkadaşımız, tanrı vb..) Örneğin patronumuz bize “fazla mesai yapmak zorundasın, yoksa işine son veririm” derse seçime sahip olmadığımızı düşünürüz ancak her seçimin sonucunu görür ve bilinçli seçimler yaparız.Uzun vadede mutluluk getireceğine inanmadıkça nadiren zor yolu seçeriz. Ayrıca bilinçaltımızdan gelen sezgisel mesajlara da itimat etmemiz gerekir. Bilinçaltımız, bilinçli olarak istemediğimiz ama en yüksek hayrımıza olan deneyimleri seçebilir veya belli insanları hayatımıza çekebilir.


Hayatın içinde amaçsızca dolanmak yerine, doğru yolda, doğru kişi ile birlikte, doğru işi yapmakta olup olmadığımızı düşünürsek, sonunda bunları kendimizin seçtiğini görüp anlayabiliriz. Bu anlayış ile birlikte, seçimlerimizi kabul etme, hayatimizin sorumluluğunu üstlenme ve belki yeni seçimler yapma gücü de gelir. Eğer kendimizi güçsüz, tıkanmış, korkmuş hissedersek, işte bu, secim gücümüzü hatırlamanın zamanıdır.


Yaratıcı Seçim:
Yaratıcı enerji kabarıp tasan, dinamik bir niteliğe sahiptir. Onun ifade bulmaya ihtiyacı vardır. Akmak ve kullanılmak için mevcuttur. Bu enerji iki yüzü keskin bıçak gibidir, yapıcı amaçlar için kullanılmazsa yıkıcı yollardan boşalır. Yaratıcı enerjinin onu kesildiğinde fiziksel, duygusal, zihinsel düzeylerde acı verici rahatsızlıklar haline gelir.


Yaratıcı enerjinizin nasıl tezahür ettiğini düşünün akıyor mu? tıkanık halde mi?, tıkanıksa ne tip fiziksel, ruhsal arazlar yaşıyorsunuz?, Baskı oluştuğunda yaratıcı enerjinizi nasıl dengeliyorsunuz, egzersiz? Sigara, alkol, çok yemek, aşırı cinsel istek? çok konuşmak?... Yaratıcı enerjinizi pozitif yönde akıtmak için neler yapabilirsiniz??


İfade Seçimi:
İfade sadece konuşmaktan yada fikirleri ve bilgileri aktarmaktan fazla bişeydir. İfade enerjisiduygulardır. Pozitif ifade; konuşma, şarkı söyleme, rol yapma, müzik yapma, yazı yazma vb... şekillerde olabilir. Negatif ifade ise; küfretme, şikayet etme, eleştirme, sızlanma vb... şekillerde tezahür eder. Gerçek duygularımızla temas etmemiz, onları ifade etmemiz, yeni enerji düzeyleri, bütünleme ve şifa meydana getirebilir.


Pozitif ifadeye itibar ederken; öfkemizi, korkumuzu, üzüntümüzü yadsımamız gerektiğini söylemek istemiyorum. Negatif duyguları bile pozitif yollarla ifade edebiliriz. Öfkelendiğimizde bağırıp, çağırıp küfretmek yerine “bu davranışın beni öfkelendirdi ve aramıza istemediğim bi duvar koydu” şeklinde ifade edebiliriz. Seçimler yasası ifadeye uygulandığında bize tüm duygularımızı dürüstçe ifade etmemizin uzun vadede hem bize hem ilişkilerimize yararlı olduğunu hatırlatırım.


Bir şeyi negatif biçimde ifade ettiğiniz son bir-iki konuşmayı hatırlayın. Sizde ve karşıdakinde hissettirdiklerini düşünün...... Eleştirdiğimiz zaman, genelde duygularımızı ifade etmediğimizde, duygularımızı yargılara dönüştürdüğümüze dikkat edin. O konuşmalar sırasında duygularınızı dürüstçe ve direkt olarak nasıl ifade edebilirdiniz? Sonuç nasıl olurdu?


"Yaşamak ve ölmek zorundayız; gerisini biz oluştururuz!"




3.SORUMLULUK YASASI


Bir kez sorumluluk sınırlarımızı oluşturduğumuzda, görevimiz olanın tüm sorumluluğunu üstlenebiliriz ve görevimiz olmayanı bırakabiliriz; böyle yaparak; başkalarını desteklemekten daha çok zevk alır ve daha uyumlu bir işbirliği içeren ilişkiler yaratırız.


“Birlikten kuvvet doğar. Hiç kimse, hepimizden daha akıllı ve kuvvetli olamaz.”


İnsanlar farklı sorumluluk düzeylerinde birlikte çalıştıkları her işte, bazı insanlar fazla görünebilirler. Ama onlar başka insanlar tarafından desteklenmektedirler, destek olmasa çabaları verimsiz olurdu. Bireysel düzeyde, bizim insanlar olarak görevlerimizi etkili bir biçimde yapmamız büyük ölçüde iç işbirliği durumumuza bağlıdır. Başkalarına yardım edebilmemiz için önce iç evimizi düzene sokmalıyız.


Kendimizle, diğer insanlarla ve koşullarımızla olan ilişkilerimizde; kendi uygun sorumluluk düzeyimizin sınırlarını belirlemeye ve tanımlamaya, değerlerimizin, ihtiyaçlarımızın, önceliklerimizin diğer insanlarınkinden (hatta ana-baba, kardeş, eş vb) haklı olarak çok farklı olabileceklerini görüp, kabul etmeye ihtiyacımız var.


Başkalarını desteklemek, onlara hizmet ve yardım etmek için güçlü itilim duyanlarımız, verme ihtiyacı içinde zayıf düşecek derecede aşırı işbirliğinde (aşırı özveri) bulunur. Aşırı özverililer, kendilerine verdikleri değeri başka insanlara yardım etme yeteneklerine dayandırır, karşılığında hiçbişey almadan akıtır ve bir tur paspas rolü alırlar.


Bunun altında abartılmış sorumluluk duygusu yatar. Bu duygu bizi başkalarının kendi davranışlarının sonuçlarından ders almalarına izin vermek yerine, onların hatalarını tamir etmeye çalışmaya götürür.


Aşırı işbirliğine fazla kaydığımızda, eninde sonunda diğer yöne, yani yeterince işbirliği yapmamaya kayarız. Duygusal ve zihinsel yorgunluk nedeniyle, “yetersiz işbirliği” haline dönüştüğümüzde; direnç gösterir, içerler, kendini tamamen geri çekme gibi durumlar yaşarız.


Doğru bir işbirliği haline ve dengeli sorumluluğa ulaşabilmek için tutumumuz ve eylemlerimizi değiştirmemiz ve denge noktamızı bulmamız gerekir. Bu o insanlara işleri kendi başlarına yapmaları için cesaretlendirmek, yetki ve izin vermek anlamına gelebilir.


Sorumluluk yasası bize, rahatlık bölgemizi belirlemenin, ona saygı göstermenin, onun sınırları içinde çalışmanın önemini ve gerekliliğini anlatır. Kendi iç değerimize saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatır.


Sorumluluk Yasasını uyguladığımızda, başkalarını destekleriz, aynı zamanda başkalarını bize sundukları desteği kabul ederiz. Her ikisi arasında denge kurarız. Yapmamız ya da olmamız “gerektiğini” düşündüğümüz şey ile kalpten arzuladığımız şey arasındaki farkı görürüz. Yapmaktan dolayı kendimizi içsel olarak iyi hissedebileceğimiz şeyleri yaparız. İçsel olarak kendimizi iyi hissetmezsek duygularımızı ifade eder, uzlaşmaya varırız. "Ben bu kadarını yapabilirim, gerisini sen yapmak zorundasın” Bu sorumluluğun kalbi ve işbirliğinin ruhudur.


"İç huzura kavuşmak için, evrenin genel yöneticiliğinden istifa etmeliyiz"
Larry Eisenberg




4.DENGE YASASI


Denge kozmik, biyolojik, ve kişisel düzeylerde bizim (bedenimiz, zihnimiz ve duygularımız) için geçerlidir. Bize, yaptığımız herhangi bişeyi fazla özenip yorularak yada baştan savma yapabileceğimizi ve sonra kaçınılmaz olarak öbür tarafa doğru sallanacağımızı hatırlatır.


Eğer yer çekimi, evreni bir arada tutan zamk ise, denge onun sırlarını meydana çıkaran anahtardır. Tüm kutbiyetlerin ( sıcak-soğuk, hızlı-yavaş, aşağı-yukarı, gürültü-sakin) arasında bir denge noktası, merkez yer alır. Dünya’nın kendisi de canlı bir organizma gibi fonksiyon yapmaktadır. Onun üzerindeki hücreleri oluşturan biz insanlar, dolaşım sistemini oluşturan okyanuslar ve rüzgarlar da ayrıca denge halinde var olmalıyız. Bir anlamda halen yüzyüze olduğumuz ekolojik dram bizler olgunlaşırken ve kendimize özgü denge hallerimizi öğrenirken bireysel hayatımızda olup bitenleri yansıtmaktadır.


Çin Taocular’dan Essene hahamlarına, Hristiyanlardan Müslümanlara kadar her kültürden bilgeler orta yolu, her şeyin kararını savunmuşlardır. Bununla birlikte denge her zaman aşırı uçlardan kaçınmaya bağlı değildir. Denge ayrıca zaman zaman aşırı uçları da araştırıp, keşfetme, sarkacı dengede tutmak için her iki tarafa da eşit dikkat gösterme yeteneğini içerir. Bazen aşırı çalışır, bazen aşırı dinleniriz. Her iki tarafı da eşit kullandığımız sürece dengede kalır, sonunda yine merkeze döneriz.


Farklı yaradılışlarımız, düzenlerimiz ve yapılarımız nedeniyle dengeyi oluşturan her şey birbirimiz için farklı olabilir. Sınırlarımızı sınayarak, her iki aşırı uçları araştırarak ve sonuçlarından ders alarak denge noktamızı buluruz. Başkalarının öğütleri ve deneyimleri bize uymayabilir. Deneyim her zaman en kolay öğrenme yolu olmayabilir ama en emin yollardan biridir.


Hayatımızı bu yasanın ışığında gözden geçirmemiz, kendimizi daha iyi bir perspektifle görmemize, uygun düzeltmeleri yapmamıza ve daha derin bir sağıklı, uyum ve iç huzuru duygusuna kavuşmamıza yardımcı olur.


Verme & Alma’nın Sırrı: Her neye ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorsak, bu gerçekte, derin benliğimizden gelen ve ihtiyaç duyduğumuz şeyin aslında en çok vermemiz gereken şeydir.


“İkiyi bir yaptığınız zaman ve dışınızı da içiniz gibi, ve yukarıyı da aşağısı gibi yaptığınız zaman; erkeği ve dişiyi bir yaptığınız zaman, iste o zaman Tanrı’nın alemine gireceksiniz” (T.I)




5.SÜREÇ YASASI


Günlük hayatlarımız hedefler ve başarılarla doludur. Bazılarımız hedeflerimizle o kadar mesguluzdurki, bir an once nihai sonuca ulasmak arzusuyla, aradaki o hedefe ulasmak icin gerekli yola ve surece onem vermeyiz. Ote yandan bazılarrımızın buradan oraya nasıl ulasabilcegimiz konusunda kafamiz oyle karisiktir ve oyle kuskuluyuzdur ki hedef saptamakta bile zorlaniriz ya da daralan bir gorusle bir adima saplanip kaliriz.


SurecYasasi bize; bir yolculugu sadece kucuk adimlara ayirmayi degil her adimi sanki kendi icinde sona eriyormus gibi degerlendirmeyi ogretir. Her adim kendi icinde kucuk bir basari haline gelir. Yol boyunca ogrendigimiz seyler, menzile erismekten daha onemli hale gelebilri.


Surec sorunlarini halletme durumunda olanlarimizin kendi kendilerine su soruyu sormalari gerekir. Bi hergun isini biran once tamamlayip “kurtulmak” icin acele eden postaci gibi mi; yoksa her gun semtlerin degşsen manzaralarindan zevk alan, sakin, olculu adimlarla yuruken insanlarla selamlasan postaci gibi mi olmak istiyoruz?


Cogumuz sadece zirveye ulasmak icin yasariz. Ama daga tirmanirken attigimiz her kucuk adimin, bir oncekinden daha yuksek oldugunu unuturuz.


“Eger buyuk bir ihtirasa sahipseniz, onu gerceklestirme yonunde mumkun oldugunca buyuk bir adım atın. Bu kucuk bir adım da olabilir, ama onun simdilik atabileceginiz en buyuk adım olduguna itimat edin.”
Mildred Mcafee




6.KALIPLAR YASASI


Onu iyi olarak da, kotü olarak da adlandirsak, her kalıp en iyi niyetlerimize ragmen, biz farklı bisey yaparak o kalıbı kırmadıkca zaman icinde kendini yeniden öne sürer.


Biz insanlar spontane davranma gücüne sahibiz, eski şeyleri yeni biçmlerde yapabilir, hayatlarımızı ve davranışlarımızı değiştirebilir ve yeniden planlayıp yapılandırabiliriz. Ama doğal bir direnç bu olanağı sınırlar. Kalıplar oluşturma eğilimimiz hayati öneme sahiptir. Cocuklugumuzdan itibaren kalıpları gozlemleyerek, anne babamızdan taklit ederek ve uygulamaya koyarak dunyayı ve yasamayı anlamayı ogrendik.


Günlük hayatımızın gidişi içinde geliştirdigimiz yemekten once el yıkama gibi işlevsel kalıplar yadaalışkanlıklar için tasalanmamız gerekmez. Sadece gözlemlemek için bişeyi farklı yaptıgımızda kendimizi garip hisssederiz. Bu da alışkanlıkların gücünü gosterir.


Kalıplar Yasası; öncelikle işlevsiz, negatif yada yıkıcı alışkanlıklara-degistirmeyi arzu ettigimiz kalıplara hitap eder. Verdiği kararlardan tekrar tekrar dönme eğiliminde olan, başladığı işi tamamlayamama ya da başarısızlıkların tekrarlama kalıbına sahip herkes icin onemlidir. Biz olayı yakından inceleyip, araya girip farklı bişey yaparak kalıbı kırana kadar, her kalıp kendni tekrarlama eğilimi gosterir.


Ozellikle bağımlılıklar konusunda yardımcı oluyor. Cani sigara içmek isteyince su içmek, pasta yemek isteyince yuruyuse cıkmak gibi degistirmek istedigin kalıbın yerine yeni işlevsel ve faydalı bir kalıp koy olayı. Savaşmak zorunda kalmadan zafer bayrakları dikmek.




7.DİSİPLİN YASASI


Disiplin daha buyuk bir ozgurluge ve bagimsizliga giden en emin vasıtalardır. Onun sagladıgı odaklanma ile kazandigimiz beceri duzeyi ve bilgi derinligi bize hayatta yeni secenekler getirir.


Bizler tekrarlamalı ve rutin görevlerle ilgili sorun yaşar ve bunlara direnç gösteririz. Eğer disiplini; seçenekelerimizi sınırlmak, başarması irade ve kararlılık gerektiren(hergun egzersiz ve rejim gibi), yapmaktan hoşlanmadığımız şeyleri yapmaya kendimizi zorlamak olarak algılarsak disiplin ve özgürlük zıt görünebilir.


Disiplin Yasası bir paradoksu işaret eder. Özgürlük doğuştan hakkımız olmakla birlikte, bu dunyada tekrar kazanılması gerekir. Disiplin anahtardır. Bu prensip iç ve dış özgürlk için geçerldir.


Dış hayatımızda; arzular, endişeler, negatif imglelerle dolu, çalkalanan, kaçak bir zihnin esiri oldugumuzu hissederiz. Dış özgürlük; güçlü ve saglıklı bir bedene sahip olmayı, disiplinli bir çalışmadan kaynaklanan sosyal özgürlük, kendine saygı ve doyum... hayatta daha fazla seçeneğe sahip olmayı kapsar.


Özgürlük; biçok seyi deneyimleme yeteneğinden daha cok seyi icerir. Genislik acısından kazandıgımız seyi derinlik acısından yitirebilirz. Ama eger enerjimizi odaklar ve sıkıntıya katlanarak sebat edersek; bir deneyime sadece “girmez” onu “geçiririz”de. Bu süreçte kendimiz ve kapasitemiz hakkındadaha çok sey öğreniriz.


Disiplin; birz daha fazla yapma, biraz daha derine inme, bir şeylere dayanma, onları sonuna kadar göturme alışkanlığıdır. Disiplin; sıkıntının, işi henuz “anlamaya” başladığımız anlamına geldigini kabul eder.


Disiplin Yasası bize, öncelikler oluşturmayı, her seferinde (daha dogru yapana dek) birşer üzerine odaklanmayı, simdi yapmamız gereken faaliyetlere odaklanıp, daha sonra yapabileceklerimizi bir taraf koymayı öğretir.


Kararlılık; uzun zaman sürdürülebilecek bir disiplini içerir. Hayattaki hedeflerimiz arasındacogu kes kızrmızı halıdan cok bataklık uzanır. Bu bataklık, egitimve terbiye hazırlıgını, enerji fedakarlıgını temsil eder. Bataklıktan gecmenin sırrı; bize ilham veren bir hedefe sahip olmaktır. Bataklıgın oteki ucunda bizi neyin bekledigini hatırlatan bir fener gibi parlayarak bizi çeker. Disiplin ve kararlılık, burası ve hedeflerimiz arasındaki köprüdür.


Disiplini deneyimleme:


Kendinizi saglam bir zeminde, artık pek kalmak istemediginiz bir yerde hayal edin. Uzakta parlak bir fener ışıldıyor. Bu hayatınızıda daha buyuk ozgurluk duygusuna ulasmamnın yolunu gosteren bir ısık. Şimdi bu ışıkla aranızda bataklıgın uzandıgını imgeleyin. Sallantılı, gizli tehlikeler iceren, karanlık... gecmek zaman ve enerjinizi alacak. Yolda cesaretsizlik, karışıklık yaşayabilir, gecikebilir, gecici olarak hedefinizi gozden kaybedebilir, neden yola cıktıgınızı unutabilr, vazgecme durtusu duyabilirisniz. Ama arzunuz yeterince gucluyse, ısık isizn icin yeterince parlaksa, o sizi bataklıktan gecirecektir. Bu parlak imge, zaman içinde hedefinizi gerçekleştirmeniz icin, yapmanız gereken şeyleri yapabilmenizi sağlayacak enerji üretmenize yardımcı olacaktır. Hayat Yolculugunuzun anahtarı, disiplin anahtarı budur.




8.KUSURSUZLUK YASASI


Aşkın bir perspektiften, herkes ve herşey kayıtsız sartsiz kusursuzdur. Geleneksel bir gorus noktasindan ise kusursuzluk mevcut degildir. Ulasabilecegimiz en iyi sey erdem ve gensiliktir. Ve ona ulasmak zaman ve uygulama ister.


Geleneksel acidan; dunya acı icindedir. Suclar, aclik, evsiz-barksızlar, savas, sefalet, hastalıklar... Hayatimizda istedigimiz biseyi elde edemedigimiz zaman acı cekeriz, elde ettigmizde ise bu alemde hicbisi kalici degildir. Aşkın acidan; kalbimiz acikken, herseyi kucaklayan bilgeilik, sevgi ve anlayis ile baktigimizda; dunyamizda, cevremizde, hayatimizda olan herşey buyuk bir tekamul sureci ile ilgili olarak kesinlikle mukemmeldir.


Herseyi kusursuz olarak kabul ederek, ayni zamanda kendi sorumlulugumuzu da kabul ederiz ki bu sorumluluk, dunyaya yardım etmek, biseyleri degistirmek, zaman ve para bagislamak, farkındaligi yukseltmek icin ugrasmayi kapsayabilri. Eger sucluluk duygusuyla ya da kasvetli bi ruhla davranirsak (elimizden geleni yaparken bile daja buyuk perspektife sahip olmamamizdan) daha az etkili olacaktir. Kendi acımızı giderene dek baskalarının acısını gideremeyiz.


Hayatın gerektigi gibi gelistigi olasiligini kavramayi ictenlikle isteyerek, gercek bir baslangic yapariz ve bu dunyanin kederleri arasinda sevincle ilerlemeyi ogrenmis olarak sefkatle davraniriz. Ama bu gelisimimiz, kendimizi degerli bulmanin bir kosulu olarak degil, kesif ve gelisimin pesin kabul ve sevincinden kaynaklanmali.
Kusursuzluk yasası, Esneklik ve Yargısızlık Yasası ile iliskilidir. Hepimiz; kusurun mukemmelligini takdir etmenin yararini gorebiliriz. Hayatın onları dogru zamanda ve dogru yerde karsimiza cikardigini idrak ederek, gunluk hayatlarimizin derslerini kusursuz olarak gorme kapasitemizi genisletebilriz.


Dunyamizda; hem guzel hem korkunc seyler meydana gelebilir. Bazılarından hoslanır ve onaylar, bazilarindan hoslanmaz ve direniriz. Kusursuz inanc; zihnimizin, bizim en yuksek hayrimiz acisindan neyin iyi oldugunun bilemeyeceginin farkindadir. Bu inanc, kusurun mukemmelligini takdir edebilmemiz icin bize ilham verir. Boyle bir farkindalik, daha genislemis bir hayat duygusunun kapılarını acar.


Kusursuzluk Deneyimi:


* “Yeterli!” / “Yeterliyim!” / “Onlar Yeterli!” / “Simdilik yeterli!” demeyi ogrenin


* Basımıza her ne gelirse veya her ne yaparsak kendinize sunu sorun; “Bu hangi acidan kusursuz olabilir? Kusursuz bir ders mi, kusursuz bir fırsat mi? Bundan kusursuz birsey elde edecek sekilde algimi nasil degistirebilrim?”




9. SİMDİKİ AN YASASI


Zaman diye bisey yoktur; gecmis ve gelecek dedigimiz sey, bizim zihinsel yapılarımızın disinda bir gerceklige sahip degildir. Zaman fikri, düsünce ve dilin uzerinde anlastigi bir duzendir. Bir sosyal anlasmadir; gercekte sadece simdiki an vardir.


Biz gecmisin pismanligini duyarken, gecmis o anda zihnimizden baska biyerd mevcut degildir ve o pismanligi zihnimizde olusturdugumuz goruntulerle canli tutariz. Gelecekle ilgili endise duydugumuzda, gelecek o anda zihnimizden baska bi yerde mevcut degildir ve imgeledigimiz goruntulerle o endiseyi zihnimizde canli tutariz.
Genellikle “sorun”larimiz; ister 2 saniye once ister yirmi yil once olsun, zaten olmus biseyi yada gelecek dedigimiz seyde olacagini dusundugumuz biseyi icerir. Simdiki An’da, nerdeyse asla, bir soruna sahip olmayiz.


Simdiki An Yasası; psisemizi enkazdan temizleyebilir ve bizi bir sadelik haline ve ic huzuruna dondurebilri. Bununla birlikte o bize gelecekte yardim etmeyecektir ve gecmiste asla olmamistir. Bu yasa bize; realiteyi, oyle oldugunu dusundugumuz haliyle, oyle olmasini arzu ettigimiz yada olmasindan korktugumuz haliyle degil, oldugu hali ile hatirlatir.


Bedenimiz simdiki an’da yasar. Yapmamiz gereken; olabildigince gevseyerek kendimizi bu an’a birakmak, onu kucaklamak, an be an yasarken karsilastigimiz seyleri adim adim ele almaktir.


Karısiklik icine dusen ya da sabirsizlananlar gelecege yonelik planlarin sadece dusunceler oldugunu ve dusuncelerin degistigini gormeye baslayabilriler. Bu yasayi uygulamak da, her yasa gibi pratik ister. Zihnimizden gecen gecmis ya da gelecekle ilgili bi dusunce yuzunden gerilim, uzuntu ya da sikintiya kapildigimizi hissedebilriz. Sonra nerde oldugumuzu hatirlariz, -simdi ve burda- sonra unuturuz. Sonra daha ve daha cok hatirlariz, boylece simdiki anlarimizin niteligi giderek iyilesir.


Simdiki An Deneyimleme Soruları:


Gercekten zamanin gecisini mi yoksa sadece dusuncelerin gecisini mi deneyimliyorsunuz?
Bu an’dan baska bi andayasayabilir misiniz?
Gecmis; su anda canli tuttugunuz yazili kayitlar, depolanmis anilar, birikmis gerilimler bicimind var olmasi disinda herhangi bi suretle mevcut mudur?
Gelecek zihnimizin beklentileri, projeksiyonlari disinda herhangi bi suretle mevcut mudur?
Gucunuz gecmiste, gelecekte mi yoksa simdide mi bulunur?
Gecmis bir pismanlik, sikinti aninda hissettiginiz duygu gercekten o anda olan biseyden mi kaynaklandi, yoksa bu duygu o anda zihninizden gecen gecmis yada gelecek hakkindaki dusuncelerinzden mi kaynaklandi?
Su anda hayatinizda herhangi bir sorun yada sikinti varmi? Genelde degil “simdi, suanda”. Bu sorunu kac gercek simdiki an boyunca deneyimliyorsunuz?
Simdi sorulari birakin, deriiiin bi soluk alin ve ebedi simdi icinde gevseyin.....




10.YARGISIZLIK YASASI


Evrensel ruh bizi yargilamaz; yargılar insaoglunun icadidir. Yargı, kendimizi yapay, cogu kez idealistce olan kusursuzluk, ahlak dogrulugu, gerceklik standartlarina gore yargilarken kullandigimiz kiyaslama ve hakimiyet kurma vasitasidir.


Eger evren bizi yargilamiyorsa kendimizi ve baskalarini yargilamaya ne hakkimiz var ve kimin standartlarina gore? Herseyi kendi ideal vizyonumuzun ve ideallerimizin kıstasıyla olcup kiyasladigimiz zaman hersey yetersiz kalir. Ancak bu buyuyen, hatalar yaparak ogrenen ve takamül eden gercek insanlarla dolu gercek bir dunyadir.
Bu yasa; ahlakı Tanrı’nin degil insanlarin icat ettigini hatirlatir, Öz’ün bizi asla yargilamadigi, sadece bize dengeleme ve ogrenme firsatlari verdigi onermesiyle baslar.


İdeallerimizin baskisini ve surekli kendimizi kanitlama ve duzeltme ihtiyaci hisseder, yetersiz gelmekten, kendi standartlarimizi karsilayamamaktan korkariz. Ironik bi bicimde en yuksek vizyona sahip olanlarimiz kendine en dusuk degeri verenler olabilir. Kendimizi daha sertce yargilama egilimi gosterdikce, bizim ic durtulerimizi temsil eder gibi, bizi elestiren insnlari hayatimiza daha cok cekeriz.


Yargılar, enerjinin onunu keser, ic savunmalar ve direncler olusturur ve negatif kaliplari yerinde tutarlar. Yargılardan kurtulmak degisim yolunu acar.


“Gençlik gerilerde kalirken ve zaman degisiklikler getirdikce, mevcut fikir ve kanilarimizin bircogunu degistirebiliriz. Oyleyse; kendimizi en yuksek meselelerin yargici tayin etmekten sakinmaliyiz.“
EFLATUN




11.INANC YASASI


Inanç Yasası, bizim okudugumuzdan, işittiğimizden ya da öğrendigimizden daha cok sey bildigimizi kabul temeline dayanir. Daha cok sey bilriz cunku biz daha oteye biseyiz, Evrensel bilgelik ile direkt baglantiya sahibiz; yapmamiz gereken sadece bakmak, dinlemek ve itimat etmektir.


Kendimize itimat ettigimize inaniriz ama aslinda baska birinden ( kitap, ogretmen, rehber, bilimadami, uzman, medyum’dan) gelmis zihinsel bilgiye, kuramlara ve inanclara itimat ettigimizi kesfedebiliriz. Bize ogut verecek, goruslerimizi onaylayacak diger kisilere itimat etme egilimdeyizdir. Kendimizi icimizden baska yerde arayabiliriz.
Uzman rehberlik de kesinlikle bir degere sahiptir. Ogretmenler bize zaman kazandirir, kendi kapilarimizi acmamiza yardim eder, yolu gosterir; kimse bize zaten sahip olamadigimiz biseyi veremez. Kararlarimizin kaynagi ve son soz sahibi olmasi gereken en derin sezgilerimize ve bilgeligimize daha cok itimat gelistirmeye ihtiyacimiz vardir. Aldigimiz ogutlerden once kendi deneyimlerimize dikkat etmemiz gerekir.


Inanc Yasası bize öz’e (Tanri’ya) itimat etmemizi hatirlatir. İlle de disimizdaki Tanrı’ya inanmayi gerektirmez, daha cok evrenin dogal bilgeligine, yasalarina, tum inis-cikislariyla hayatimizin gizemli surecine itimat etmeyi, nereye adım atarsak yolun ayaklarımız altında belirecegini bilmeyi gerektirir.


Zihnimizi aşmamiz, ona saplanip kalmaktan kurtulmamiz gerekir. Kendine itimadin en yuksek dereceye erismesi icin, onun varligimizin (fiziksel-zihinsel-ruhsal-duygusal) tum duzeylerinde olusmasi gerekir.
Bedenimizi dinler ve bize gostermesine izin verirsek; felsefeler olmadan da bedenimizin ihtiyac duyulan seyi bildigini ve yapabildigini kesfederiz.


Zihnimize bilgi depolama yetenegi acisindan degil ama yuksek bilgelige ulasma yetenegi acisindan itimat edebilriz. Boylece beynimizin bilgisayar degil, her istasyona ayarlanabilecek bir radyo olarak is gorudugunu anlariz. Baska bi deyisle; bilgi beynimizden gelmez, beynimiz “vasitasiyla” gelir.


Kendimize itimat etmemiz; Inanclarimizi bir kenara supurerek, en derin sezgilerimize itimat etmemiz anlamina gelir. Bunun otesinde, sezgi dedigimiz sey, spirituel yasalar olarak tezahur eden aynı evrensel zekadan beslenir.
Öz’e (icimizdeki Tanrı’ya) itimat ettigmizde, kendimize daha cok itimat ettikce; hayatimizin her durumunda is goren yuksek bilgelik ve sevgi duzenini daha cok hissederiz, -en yuksek hayrimiz icin- hatalar yapip, onlardan ders almaya istekli olmayi durumudur.


Öz’e gercekten itimat etmeyi ögrendigimizde; öz’ün sadece kendi icimizde degil baskalarinin da icinde oldugunu kavrar; Öz’un “kendimiz” ve “baskalari” dedigimiz parcasina da itimat edebiliriz.
Bu yasa; sadece tum durumlarin bize hizmet ettigine inanmak ya da ummak degil, yuksek bilgelige dayanan direkt kabuldur, (butune-olana-evrene-tanri’ya-kendimize) itimat etme cesaretidir.




12.BEKLENTİLER YASASI


Enerji düşünceyi izler; biz hayal edebildiğimiz şeye doğru ilerleriz, onun ötesine değil.
Varsaydığımız, beklediğimiz ya da inandığımız şey
deneyimimizi yaratır ve renklendirir.
Beklentilerimizi değiştirerek, hayatın her alanındaki deneyimimizi değiştirebilriz.


Deneyimlere dayanan inanclar yarattigimiza inaniriz ancak beklentiler yasasi bunun tersini beyan eder. Inandigiz ya da bekledigimiz seyler, zaman icinde, en derin ya da bilinalti duzeylerde, dış realitemizi sekillendirir.


Deneyim yaratmanin anahtarini “bilincalti” saglar. Her gun kendine kendilerine pozitif sozler tekrarlayan insanlar bir fikir veya niyet olusturabilir ama eger bilincalti olduklari yerde kalmayi bekliyorsa, orada kalacaklardir.


Bilincaltinda ne beklediginizi gormenin bir yolu, hemen simdiki hayatlariniza bakmaktir. – hayatimizin hos olan ve olmayan yanlarina – Sorunlarimiz negatif beklentilerimizi, nimetlerimizse pozitif beklentilerimizi aciga vurur. Beklentilerimizin mevcut hayatmizdaki etkilerini bir kez takdir ettigimizde, artik bize hizmet etmeyen beklentileri degistirmek icin gerekli adimlari atabiliriz.


Ilk anahtar: Hayal ettigimiz seyle ilgili ses ve duygu iceren, canli gorsel imgeler yaratmamiz - ve mumkun oldugunca cok duyu kullanmamiz - gerekir. Boylece imgeler zamanla, bilincaltimizda izlenimler yaratacaktir ve bilincalti dunyada yasadigimiz deneyimlerle, icimizde yarattigimiz yada imgeledigimiz deneyimleri birbirinden kuvvetli bi sekilde ayiramaz.


Ikinci anahtar: Istedigimiz yada sahip oldugumuz seyleri beyan ederken ortaya cikan aykiri mesajlara dikkat etmemiz, sonra bu aykiri mesajlari dikkat cekecek kadar negatif bicimde, yuksek sesle, abarti sekilde beyan etmemiz gerekir. Ornegin ekonomik bagimsizliga sahip oldugumuzu beyan ederken, ayni zamanda “Bu sacma, tamamen meteliksizsin” diyen bi duygu varligini hissediyorsak bu aykiri mesaji da yuksek sesle (hatta jack nicholson’vari sert tavirla sahneleyerek) tekrarlamaliyiz.


Diger insanlar ve dunya hakkindaki beklentilerimizi degistirdigimizde – degistirir gibi yapmayıp, gercekten degistirdigimizde – hayatimizin seklini de degistirebilriz.




13.DURUSTLUK YASASI


Gerçek iç realitemizi tanimak, kabul etmek ve ifade etmek durustlugun kalbini olusturur; ancak kendimize durust oldugumuz zaman baskalarina karsi da durust olabilriz. Butunluk anlaminda, durustluk, negatif durtulere ragmen yuksek yasalara uygun davranmayi gerektirir.


Durustluk Yasası; yuksek yasalari ve derhal gerceklesen, sakinilmaz ve kacinilmaz icsel sonuclari isaret eder. Dış davranis dusturlarini icerir ama onlar uzerine odaklanmaz, kendimize karsi durust olmamiz (icsel butunlugumuz) cevrsinde merkezlenir.


Eger eylemlerimizi kiskanclik, hirs, kurnazlik vb.. durtulerin yonetmesine izin verirsek, bu eylemlerin sonuclari derhal evrenin ve kendi psişemizin mekanigine dahil olur. Yuksek yasalara uymadigimiz icin cezalandirilmaya ihtiyacimiz yoktur, eylemlerin kendisi “cezadır”.


Baskalarina yalan soyleyebilmemiz icin once kendimize yalan soylememiz gerekir. Karisik gudulerle konustugumuz zaman henuz butun degilizdir. Durustlugun ilk adimi, catisan yanlarimizi uzlastirmamizi gerektirir ki, boylece niyetimizi soyleyebilelim ve soyledigimiz gercekten niyetmiz olsun.


Korkunun gercek duygularimizi ve ihtiyaclarimizi ifade etmemizi engellemesine izin verdigimizde, (ima etme, gormezden gelme, sızlanma, baskalarinin ne hissettigmiz bilmesini bekleme, insanlara duymak istediklerini soyleme, sözcükleri incitmek-yonetmek icin kullanma vb...) yani aldatici bir iletisim icine girdigimizde; o an icin istedigimizi elde etmis gorunebilirz ama uzun vadede en cok ihtiyac duygdugumuz ic isigimizi yitiririz.


İçimizin derinlerindeki durtulere ragmen butunlukle (durustlukle) davrandigimizi bildigimiz zaman, icimizdeki yuksek enerji ve ilham kapilarinin acildiklarini hissederiz. Butunlukle davrandigimiz, gercek ihtiyaclarimizi ve duygularimizi ifade etme casaret ve bilgeligine ulastigimizda; kisisel ve mesleki iliskilerimiz yeni bir hayat bulur, hedeflerimiz gerceklesir, hayatimizda derin degisimler yasariz.


“En yuksek ışığına göre yaşa;
Ve sana daha fazla ışık verilecektir!” (P.P.)




14.YUKSEK IRADE YASASI


Ayriliktaki benligimizin ve kucuk irademizin gorus noktasindan bakildiginda, kendi arzularimiz ve tercihlerimizi esas alarak davranmamiz normaldir; kucuk benligimizi ve irademizi yuksek bir iradenin rehberligine teslim ettigmizde ve eylemlerimizi ilgili herkesin en yuksek hayrina adadigimizda, hayatimiizn merkezinde ilhamli bir şevk hissederiz.


Yuksek irade yasası; inanclarini nihai gercekle karistiranlara, baskalarinin kendi yollarini izlemelri gerektigini unutarak kendi inanclarini empoze etmeye calisanlara, kendi kendini baltalama egilimi olanlara, kendi iyiliginden/niyetinden gizlice kuskulananlara, hayatina daha derin anlam kazandirmanin yollarini arayanlara, yanliz hissedenlere, kendini diger egolarla savasir bulanlara yardimci olur.


“Senin iraden olsun!” deyip yol gosterilmeisni bekledigimizde zihinin fazla yardimini goremeyz. Cunku zihin oyunu soyle oynar; “eger ben öz’ün bir parçasıysam ve öz benim parçam ise, o zaman ben ne istersem bu öz’ün iradesidir.” Bu nihai olarak dogrudur ancak ego yada ayriliktaki benlik butunu dusunmeden istedigini yapma egilimindedir. Dunyanin cektigi ıstraplarin coguna butunu dusunmeyen bi suru ayri, kucuk benlik yol acar.


Bunu kendi hayatinizda uygulamak icin icsel olarak kendinze su soruyu sormaniz gerekiyor “eger icimde sefkatli ve herseyi bilen bir Öz bana suan yol gosteriyor olsaydi, bu durumda ne yapardim?” Öz bizim vasitamiz ile is gorur, bizim sadece onu cagirmamiz, temas kurmamiz gerekir. Sonra ne yapacagimizi bilriiz (sonra icmizde yer alan en yuksek ve en iyi adina davraniriz)


Yuksek İradeye cagrida bulunmak kisisel tercihleri ve cikarlari aşan gudulerle, ilgili herklesin en yuksek hayri adina hareket etmeyi gerektirir. Kucuk benlik iradesiyle is gordugumuzde sinirliyizdir. Sonuclar elde edebilriz ama duşersek yanlız duseriz.


Bize yol gostermesi icin yuksek iadeye basvurdugumuzda; genisledigimizi, yucekdigimizi, daha buyuk amacla baglanti kurdugumuzu hissederiz. Hayatimiz daha derin ve yuksek bi anlam kazanir. Bu icsel yuksek irade duygusyla uyum icine girdigimizde, soyledigimiz/yaptigmiz herseyi herkesin yuksek hayrina adadaigimizda, sefkat, sevgi enerjileri ve ışık gunluk hayatimiza girer.


Uygulama:


Gunluk hayatnizda sorun olarak ugrastiginiz, bi secim yada kararinizi dusunun. Once “zihnim ne yapmak istior?” diye dusunun, sonra “ yuksek benligim, benim bilge, sevecen, sefkatli yanim ne yapmak istiyor?” diye sorun. Sorunu duygu merkezinizde (kalbinizde) tutarak, ictenlikle “benim degil, senin iraden olsun” deyin. Sonra dinleyin ve hissedin. En derin hislerinizin gosterdigi yolu izleyin.




15. EYLEM YASASI


Ne hissedersek hissedelim, ne bilirsek bilelim, potansiyel yeteneklerimiz ne olursa olsun, sadece eylem onları hayat geçirir. Kararlilik, ceasret ve sevgi gibi kavramlari anladigini sadece dusunenler, bigun, ancak yaptigimiz zaman bildigimizi kesfederler; yapmak anlamaya donusur.


Bu dunyada eylemde buunmak kolay degildir. Tum sözcükleri, kavramları ve fikirleri eyleme donusturmek enerji gerektirir; ozveri gerektirir. Guvensizligi, uyuşuklugu, kayıtsızlıgı, mazeretleri ve mevcut durumu sarsacak bir sey yapmamak, gidişatı sürdürmek için bulabilecegimiz yuz tane iyi nedeni aşarak, engellerin usteisnden gelmemiz gerekir. Ama hayattan aynı mesajı almaya devam ederiz. “Yapmamız gereken seyi yapmamız, onu yapmayıp iyi bi neden bulmaktan daha iyidir!” Bu mesaj eylem yasasini ifade eder.


Binlerce motive edici konusmacı yattıgımız yerden kalkmamız, yeni bir hayat baslamamız, biraz çaba, irade ve disiplin gostermemiz icin bize ilham vermeye calisir. Yine de cogumuz duygusal, zihinsel veya fiziksel acı harekete gecmemizi gerektirecek kadar agirlastiginda eyleme geceriz.


Gelin bunu degistirelim!!! Gelin eylem ve degisikligin basta sıkıntı, caba ve enerji gerektirdigini kabul edelim. Eylem; dusunce ve duygulardan daha gucludur. Ne hissedersek hissedelim, ne dusunursek dusunelim kuvvet v ecesaretle davramamız gereken zamanlar vardir.


Bu dunyanin sukunetli savascilari izin beklemezler; hangi eylemde bulunmalari gerektigini bilir, hissederler ve cesaret ve butunluk (oz’u sozu birlik) yolunu secerler. Kalpleri onayliyorsa korku, guvensizlik duygularina ragmen eyleme gecerler. Zihnimiz , gecmisten bazı sesler yankılandırabilir. (yapamazsın!, gucun yetmez, incinirsin, basaramzsin...) cok gecmeden bu sesler artık nadiren gelmeye baslar.


Altı yaşındayken arkadasım insa halindeki iki katlı evin damından asagidakli kum yiginina atladı. Ben korkmustum ve 45 dakika beni ikna etmeye calisti. En son soyledigi soz beni cok etkilemisti. “Dusunmeyi bırak ve atla”. O an dusunmeyi bıraktım ve kendimi bosluga biraktim, harika bi duyguydu.


Jill isimli bi jimnastikcinin antrenorlugunu yapiyordum ve yeni bir haraketi ilk defa yardimsiz ve guvenlik minderleri olmadan yapmasi gerekiyordu. Bariyerlerin uzerine cikti ve durdu...
J : Yapamiyorum, korkuyorum!
A : Haklisin, ben de olsam korkardim, nerende hissediyosun?
J : Midemde, kaslarimda, heryerimde gucsuzluk hissediyorum...
A : Yani korkuyorsun...
J : Evet!
A : Bunu acikliga kavusturduguna gore artık yapabilrisin! ... Korkunun birseyi yapmamak icin bi neden oldugu fikrini sana kim verdi? Cesaret gosterme sansina sahip oldugun tek zaman korktugun zamandir. Korku duymak iyidir. Hazir olmadigini gosteren bi isaret olabilri ama senin suanki durmun bu degil. Korku harika bi hizmetkar, kotu bi efendidir. Onu istedigin kadar hisset, butunuyle deneyimle ve inisi gerceklestir.


“Riske girmekle birleşmedikçe, vizyon yeterli olmaz.
Merdiven çıkmadıkça, o merdivenlere gözünü dikip bakmak yetmez.”
-Vance Haner-


Eylemi Deneyimleme:


Bi giris kapısının 3 m. Gerisinde ayakta durdugunuzu imgeleyin. Disari cikmak istiyorsunuz cunku disarda guzel bi gun var. Disarisi en yuksek umutlarinizi, aziz hedeflerinizi, onu yasamak icin dogmus oldugunuz hayati temsil ediyor.


En son korku veya asiri guvensizlik duydugunuz zamani hatirlayin. Korkuyu hissedin! Sonra o duyguyu disimiza atlamis Bay veya Bayan Korku olarak imgeleyin.


Simdi acik kapiya, mutlu geleceginize dogru yuruyorsunuz. Tam cikacakkken Bay/Bayan Korku onunuze dikiliyor ve “Dur bu senin icin cok fazla, Gidemezzzsinnn!” diyo


Hayatimizda bicok kez durdurulmamiza, yavaslatilmamiza, kafamizin karistirilmasina izin verisimiz gibi Bay/Bayan Korku’nun sizi durmdurmasina izin verin. Ve bunu butunuyle deneyimleyin, hisssedin.


Bu senaryoyu tekrar tekrar, ayni hizda canlandirin.uzulene kadar degil ama kızana kadar.. bu biz sure alabilri, tekrar tekrar o duyguyu deneyimleyin. Gercekten ofke duydugunuzda son adimi atmaya hazirsiniz demektir.


Aynı sahneyi yeniden oynatin, bu kez Bay/Bayan Korku sizi durdurmaya veya ikna etmeye calistiginda yokmus gibi davranin ve sadece kapıdan cikip gidin.


Disari cikmayi ne kadar cok istediginizi hatirlayin, hayat yolunuza devam edin. “yapmamaniz gerek” yonundeki tum sebeplere ragmen devam edin, hedefinize odaklanin, Bunun ne farklı bi duygu verdigini hissedin. Saf eylemin prensibini ve gucunu hissedin.




16.DEVRELER YASASI


Dogal dunya, gunduz ve gece gibi ve mevsimlerin gecisi gibi, buyuk bir devreler modeli icinde var olur. Mevsimler birbirini itmezler; ne de bulutlar gokyuzunde ruzgarlarla yarisirlar; hersey tam zamaninda vaki olur. Herseyin bi yukselis ve dusus zamani vardir. Yukselen hersey duser ve dusen hersey tekrar yukselecektir. Bu “devreler” prensibidir.


Değişik enerji formları değişik hızlarda titreşirler; nehirler gibi, enerji yüksek bir düzeyden alçak bir düzeye akar, tekrarlanan devrelerden geçer, soluk alıp verişimiz gibi genişler ve sonra daralır.


Evrende herşey bir enerji formu olduğundan herşey Devreler Yasası’nın hakimiyet alanına girer. Güneşin doğuşu ve batışı, ayın büyümesi ve küçülmesi, dalgaların gelgiti, mevsimlerin dönüşü. Bu bize herşeyin bir zamanı olduğunu hatırlatır. Herşeyin bir en uygun ve bir de en uygunsuz zamanı vardır.


Enerji yükselirken eylem ya da düşünce başarıya kolayca ilerler, düşüşe geçmiş bir devrede etkisi başarısız olur. Eyleme geçmemiz gereken zamanlar ve hareketsiz kalmamız gereken zamanlar vardır, konuşmamız gereken ve susmamız gereken zamanlar vardır, çalışmanın bir zamanı ve dinlenmenin bir zamanı vardır, yükselen bir devreden yararlanmanın zamanı ve içimize dönüp sabırla bekleyerek bir sonraki yükselen dalgaya hazırlanma zamanı vardır. Çok az şey, doğru şeyi yanlış zamanda yapmaktan daha düş kırıklığı yaratıcı olabilir. Bir devre uygunsuz olduğunda, onun yeniden yükselmesini bekleriz.


Herbirimiz kendi ritimlerimize sahibiz. Devreler yasası ile uyum ve ritim içinde akmayı öğreniriz.


Malcom X’in hayatı bu yasanın örneğini sunar. Hayatının en aşağı noktasında (10 yıl hapis) kaderine direnmek ve yakınmak yerine hapishaneyi kozaya dönüştürdü, çalıştı, okudu. Bu koza içinde geçirdiği başkalaşım kednisinin ve birçok insanın hayatını dönüştürmesine yol açtı ve büyük bir lider olarak ortaya çıktı. (Esneklik Yasası ile birlikte kullanmıştır)


Genel olarak hayatınızda, okul-iş vb alanlarda kolyalık ve zorluk dönemlerinizi (devrelerinizi) düşünün. Herşeyin yolunda gider göründüğü zamanlarda posa yığınları arasından kendinize yol açmaya çalıştığınız zamanları düşünün. Hayatın dairesel bir devir oldugunu idrak edersek, belirli bir güvenliğe ve zamanlama duygusuna kavuşuruz.


“Sabır kuvvettir;
Zaman ve sabırla, dut yaprağı ipek haline gelir.”
Çin Atasözü




17. SEZGİ YASASI


Artık kendi kimlik ya da deger duygumuz icin baskalarinin fikir ve kanılarına guvenmedigimiz, onlara tabii olmadigimiz zaman, ancak o zaman kendi sezgi ve bilgelik kaynagimizla temasa gecebiliriz. Hepimiz biseylere tapinma egilimindeyizdir; mesele kanı tanrısına mı yoksa kalbimizin tanrısına mı tapınacagimizdir.


Sezgi Yasası; bu dünyaya güçlü bir kimlik, merkez veya içsel yön duygusu olmadan gelenlerimiz için gerekli kaldıraç gücünü sağlayabilir. Kimlik duygusu edinebilmek için başkalarının bizimle ilgili onay, destek ve fikirlerine ihtiyaç duyarız. Başkalarının kanılarını izlemekle çok meşgul olduğumuzda, kendi sezgi duygumuzla, “kalbimizin tanrısıyla” teması yitirmek kolaydır.


Başkalarının kanılarına duyarlı olarak; onlara benlik duygumuzu onaylayacak ya da tehdit edecek gücü veririz, onların beklentilerine göre şekillenir ya da incinmeye açık hale geliri.


Başkalarının tüm kanılarına direnerek; tepki gösterir, kendi kanılarımızı “gerçek” olarak yüceltiriz. Hatta farkında olmadan insanların kendi süreçlerinin kutsallığına saygı göstermeyerek onlara tahakküm etmeye (zorla hükmetmek) kalkışabiliriz.


Kendimizi kontrol etmemiz ve dengelememiz için başkalarına danışmakta yanlış bişey yoktur. Farklı bakış açıları bize daha geniş bir perspektif sağlar. Ancak hayatımızı bir komite ile idare edemeyiz.


Sezgi Yasası bize; kanı’ları, kanı tanrısını izlediğimiz zamanları fark edip, otoriteyi (yetkiyi) kalbimizin tanrısına ve sessiz iç sesimize devretmeye başlamamızı hatırlatır. Kendi hayatımız için neyin en iyi olduğunu tayin ettiğimiz ve başkalarının da aynı şeyi yapmalarına izin verdiğimiz o yeri gözden kaçırmadan, başkalarının öğüt ve kanılarını dinleyebiliriz. O zaman; onlara bağımlı kalmadan görüşlerinden yararlanmakta özgür oluruz; eğer kanı bize uygun gelmiyorsa kolaylıkla bırakabiliriz, direnmez, görmezden gelmez, peşinden koşmayız; Tüm görüşleri kalbimizin bilgeliğine ve onayına sunarız.


“Giderek, söyleyecek daha az şeye sahip olduğumu gördüm,
sonunda sessizleştim ve dinlemeye başladım.
Sessizlikte, Tanrı’nın sesini keşfettim.”
-Soren Kierkegaard-