26 Ocak 2016 Salı

Şuur nedir ve nasıl geliştirilir?







Şuur; bir varlığın içinde bulunduğu gerçeklik noktasıdır. Anlama kabiliyeti, idrak etme becerisi, görebilme yetisi hep o an içindeki şuur seviyesine bağlıdır. Eğer anlayamıyorsa yeterli zihin noktasında yani şuurda değildir. Meselenin bilincine varamıyordur. O yüzdende varlıklar kendi gerçeklik dünyaları içinde yaşarlar ve ona göre hareket ederek, ona göre karar verirler. O nedenledir ki, birimizin kararını bazen bir diğerimiz anlamaz.Bir varlığın çaba içinde olması çok mühimdir. Daha fazla gerçeğe temas etmek, daha fazla görebilmek, daha fazla işitebilmek için çaba hayrınadır elbette.Şuurumuzu geliştirmek için ne yapabiliriz? Daha engin bir şuur ile daha az duygusal yük taşımak için neler yapılabilir? Böylece daha uyumlu ve olumlu bir yaşamımız olabilir mi? Şuurlanma bizim daha rahat, yumuşak ve esnek zihinlere sahip olmamızı sağlar mı?
Öncelikle şuurumuzu genişletmek ve geliştirmek bir yaşanmışlık neticesinde olabilecek bir iştir. Yaşamakta olduğumuz her olay zaten bunun için vardır. Şuurumuzu genişletelim esnetelim diye… Yaşayarak, anlayarak, öğrenerek şuurumuz genişlemektedir zaten. Ancak buna ilave olarak yapabileceğimiz şey niyetimiz korumak ve irade koymaktır. Şuurlanma konusunda Niyet ve İrade oldukça önemli yasalardır. Niyetimizi bozmayarak, irademizi kaybetmeyerek şuurumuzu yükseltmek çabasında bulunabiliriz.Çünkü şuuru yukarıda tutma çabası zaman içinde zihinde bir genişleme yaratacağı için gereksiz duygusal yüklerin azalmasına neden olacaktır. Bu çaba bizi aşağıya çeken ağır ve ağdalı duygusal olaylara zaman içinde daha rahat ve hafif bakmanıza neden olacaktır. Ki, bu da elbette kendiyle ve evrenle barışık daha uyumlu ve olumlu bir yaşam getirecektir bizlere.Kendisiyle ve evrenle daha barışık olmak demek, sevmek demektir. Zamanla daha çok sevmek demektir. Sevemediğini de sevmek demektir. Ve bir gün hiçbir şeyi ayırmamak demektir. Her şeye eşit mesafede olmak demektir. Her şeyi sevebilmek elbetteki çok yüksek bir anlayış, çok yüksek bir beceridir. Ama oraya doğru yürüdüğümüz her an daha rahat, esnek, yumuşak ve akıcı olmamız; evrenle bütünleşerek onun sesini duyabilmemiz demektir.Olayların dilini yavaş yavaş çözerek, bu yaşamın kulaklarınıza neler fısıldıyor olduğunu nihayet duymak demektir.

Duygusal manipülasyon nedir?







“İç huzuru yakaladığınızda ve kendinizle ilgili hisleriniz gerçekten olumlu olduğunda, başkaları tarafından kontrol ya da manipüle edilmeniz neredeyse imkansızdır.” –Wayne Dwyer
Manipülasyon, birçok kişinin istediklerini elde etmek için başvurduğu bir yöntemdir. Uplifers olarak önceki haftalarda değindiğimiz farklı manipülasyon yöntemlerinden sonra, manipüle edilmenizi anlamanıza yardımcı olacak ipuçlarıyla karşınızdayız.
Manipüle edilecek kadar hassas mısınız?
Birtakım kişilik özellikleriniz ya da ihtiyaçlarınız, sizi manipülasyona karşı daha hassas kılabilir. Aşağıdaki özelliklerden birine sahipseniz, manipülasyon ustalarının tuzağına düşebilirsiniz.
Herkesi memnun etme çabası,
Başkaları tarafından onay ve kabul görme çabası,
Olumsuz duygulardan kaçınma isteği,
Hayır diyememek,
Sınırlarınızın olmaması,
Özgüven eksikliği,
Kontrol edilme isteği
Duygusal manipülasyon nedir?
Duygusal manipülasyon, manipülatörler tarafından çok sık başvurulan bir yöntemdir. Psikoterapist Susan Forward’a göre, duygusal tehditler, kurbanına yakın olan ve zaaflarını bilen manipülatörlerin etkili bir silahıdır. Manipülatörün, kurbanına ne kadar yakın olduğu ya da onu ne kadar önemsediği, bu noktada önemli olmaz. Manipülatör, kurbanını etkileyebilmek için sırlarını kullanmaktan ve sınırlarını zorlamaktan çekinmez.
Kurbanın sevilme ve kabul görme ihtiyacı, manipülatörün amaçlarına ulaşmasını kolaylaştırır. Bu duyguları kendi lehinde kullanmaktan çekinmeyen manipülasyon ustaları, kurbanının korku ve suçluluk hissetmesini sağlamaya çalışır.
Duygusal manipülasyonla baş etme yolları
Anlaşmazlıkların farkında olun.
Manipülatörlerle kurulan ilişkiler genellikle anlaşmazlıklarla doludur. Bu yüzden manipüle edildiğinizi anlamanız zorlaşabilir. Ancak artan hayal kırıklıkları ve gelgitlerin bilincinde olmak, kendinizi korumanıza yardımcı olacaktır.
İlişkinize olan bakış açınızın farkında olun.
Duygularınızı anlamak, kendiniz ve sizi manipüle eden kişi arasındaki problemleri anlamanın en iyi yoludur. Suçlu, korunmaya muhtaç, sinirli hissediyor ya da karşınızdaki kişiye acıyorsanız; manipülasyon ilişkinizin bir parçası olmuş olabilir.
Sürecin farkında olun.
Sizi manipüle ettiğini düşündüğünüz kişi ile aranızda geçen olayları gözden geçirin. Benzer olaylar, belirli şekillerde ilerliyorsa, karşınızdaki kişi aynı yöntemleri kullanıyor olabilir. Karşınızdaki kişinin kullandığı benzer kalıplar, sizi benzer hislere sokuyor mu? Karşınızdakinin hoşuna gitmeyen bir duruma verdiği tepki sabit mi? Olaylar sonuçlandığında kendiniz benzer hisler içinde mi buluyorsunuz?
İlişkinizin devam etmesini isteyip istemediğinizin bilincinde olun.
Manipüle edildiğiniz bir ilişki, sizi mutlu etmekten daha çok üzebilir. Arkadaşınız, sevgiliniz ya da ailenizden biriyle olan ilişkinizi bitirmeniz her zaman çok kolay olmayacaktır. Ancak ilişkinize, zaaflarınızı paylaşmamak ya da birlikte geçirdiğiniz zamanı azaltmak gibi sınırlar koymak, kendinizi korumanıza yardımcı olacaktır.
Durumun farkında olduğunuzu belli edin.
Manipülasyon söz konusu olduğunda, sizi manipüle etmeye çalışan kişiye, durumun farkında olduğunuzu gösterin. Böylece manipülasyonu kontrol altına alabilir hatta engelleyebilirsiniz. Bunu yaparken sakin olun ve sinirlenmeyin.
Son olarak, manipülasyonu tamamen ortadan kaldırmanın en etkili yolunun, güçlenmek ve hayatınızı kontrol altına almak olduğunu unutmayın.

Spiritüel Yasalar









Dünya'da sürdürdüğümüz yaşamın da bazı kuralları vardır.Trafik kurallarını bilmeden araba kullanırsanız yolculuğunuz kafa karıştırıcı ve zor geçer. Trafik kurallarını öğrenip uygulamaya başlarsanız, yolculuğunuz güvenli ve keyifli bir hale gelir.
1. Esneklik Yasası
2. Seçimler Yasası
3. Sorumluluk Yasası
4. Denge Yasası
5. Süreç Yasası
6. Kalıplar Yasası
7. Disiplin Yasası
8. Kusursuzluk Yasası
9. Şimdiki An Yasası
10. Yargısızlık Yasası
11. İnanç Yasası
12. Beklentiler Yasası
13. Dürüstlük Yasası
14. Yüksek İrade Yasası
15. Eylem Yasası
16. Devreler Yasası
17. Sezgi Yasası

1. ESNEKLİK YASASI

Esneklik bize pasiflik yada direnmeden daha çok yarar sağlar; ortaya çıkan her şeyi etkin biçimde kullanarak, en acı verici koşulları dahi kucaklayarak, zorluklarımızla – onları bir spiritüel eğitim biçimi olarak görmeye başlayarak – daha etkili biçimde başa çıkarız.

Esneklik; yaşanan an’a katı bir bicimde direnmek yerine, onu pragmatik (yararcı) bir biçimde kabullenmeyi içerir. Bu hoşlanmadığımız bişeye katlanmamız, haksızlığı görmezden gelmemiz ya da kurban edilmemize izin vermemiz anlamına gelmez. Esneklik, uyanık ve genişleyici bir farkındalık hali gerektirir; o sadece akışa uymayı değil, benimsemeyi ve yapıcı bir bicimde kullanmayı gerektirir. Bu yasayı uygulamakta ustalaşarak, engelleri ilerleme vasıtaları, sorunları da fırsatlara dönüştürürüz.

Bir grup insanın başına acı verici olay geldiğinde bazıları şok, ret ve korku içinde bu deneyime zihnen direnir; böylece ağacın sert dalının rüzgarda kırılması gibi en kötü deneyimi yaşarlar, bazıları ise duygularını kabullenir, ifade ederler ama eğilerek kırılmaktan kurtulurlar.

Esneklik yasasına örnek oluşturan bir tampon etiketi görmüştüm. “Eğer arabayı sürüş şeklimden hoşlanmıyorsan, yaya kaldırımdan çekil” Biri arabayı üzerimize sürüyorsa “böyle yapmamalı, adil değil...” diye düşüneceğimize hemen olduğumuz yerden sıçrayarak çekilebilir ve reflekslerimizi sınama şansıyla karşılaştığımız için şükran duyabiliriz.

Esneklik Yasasını yansıtan ve somutlaştıran Aikido ve Taichi gibi savaş sanatları direnç göstermeme üzerine kurulmuştur. İtiliyorsanız çekin, çekiliyorsanız itin, bir güç size doğru gelirken yolundan çekilin.

Hastalık, mali aksilikler gibi durumlar için daima şükran duyamayız kuşkusuz. Ama bu yasa bize buyuk tabloyu görebilmemiz için görüşümüzü kendi ötemize genişletmemiz gerektiğini hatırlatır. Çünkü ancak o zaman pozitif yada negatif de görünse her durumun ruhumuzu güçlendirmek için fırsat sunduğunu anlayabiliriz. Gerilim; zihin durumlara, duygulara, insanlara direndiğinde meydana gelir.

Esneklik; bir yandan öğrenip gelişirken ve önümüzde olanı etkili biçimde ele alırken diğer yandan kendimizi, insanları, durumları koşulsuz kabullenmemiz anlamına gelir. Koşullara uyabilmek anlamına gelir. Su gibi kabımızın şeklini alırız. İniş-çıkışlardan uzak durmak, kaçmak, direnmek yerine onları deneyimlemeye açık oluruz.

“ Tanrım;
Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmem için sükunet,
Değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret,
Ve aradaki farkı anlayabilmem için bilgelik ver.”


2. SEÇİMLER YASASI

Hayattaki en temel seçimimiz, genişleme ya da daralma, yaratıcı ve ifade enerjilerimizi dünyaya pozitif ya da negatif biçimlerde sunma arasında yapılır. Koşullarımız ne olursa olsun, gideceğimiz yönü seçme gücüne sahibiz.

Günlük hayatlarımız özgür iradeyle yapılmış bir dizi seçim ve uygulamalardan oluşur. Koşullarımıza bağlı olarak çok ya da az seçimler yaşayabiliriz. Fiziksel koşullar, zihinsel hastalıklar, yetersizlikler, karışıklıklar seçim gücümüzü çarpıtabilir veya sınırlayabilir. Zihin berraklığı ise çoğaltır. Seçimler Yasası, koşullarımıza nasıl tepki göstereceğimizi seçme gücümüzü ve sorumluluğumuzu işaret eder. Bu yaşadığımız surece asla yitirmediğimiz bir güçtür. Çarpık ve sınırlayıcı inançlarımız ne kadar az ise, secim gücümüz o kadar büyük olur.

Bazen seçimlerin bizim dışımızda yapıldığını hissederiz. (ailemiz, arkadaşımız, tanrı vb..) Örneğin patronumuz bize “fazla mesai yapmak zorundasın, yoksa işine son veririm” derse seçime sahip olmadığımızı düşünürüz ancak her seçimin sonucunu görür ve bilinçli seçimler yaparız.Uzun vadede mutluluk getireceğine inanmadıkça nadiren zor yolu seçeriz. Ayrıca bilinçaltımızdan gelen sezgisel mesajlara da itimat etmemiz gerekir. Bilinçaltımız, bilinçli olarak istemediğimiz ama en yüksek hayrımıza olan deneyimleri seçebilir veya belli insanları hayatımıza çekebilir.

Hayatın içinde amaçsızca dolanmak yerine, doğru yolda, doğru kişi ile birlikte, doğru işi yapmakta olup olmadığımızı düşünürsek, sonunda bunları kendimizin seçtiğini görüp anlayabiliriz. Bu anlayış ile birlikte, seçimlerimizi kabul etme, hayatimizin sorumluluğunu üstlenme ve belki yeni seçimler yapma gücü de gelir. Eğer kendimizi güçsüz, tıkanmış, korkmuş hissedersek, işte bu, secim gücümüzü hatırlamanın zamanıdır.

Yaratıcı Seçim: Yaratıcı enerji kabarıp tasan, dinamik bir niteliğe sahiptir. Onun ifade bulmaya ihtiyacı vardır. Akmak ve kullanılmak için mevcuttur. Bu enerji iki yüzü keskin bıçak gibidir, yapıcı amaçlar için kullanılmazsa yıkıcı yollardan boşalır. Yaratıcı enerjinin onu kesildiğinde fiziksel, duygusal, zihinsel düzeylerde acı verici rahatsızlıklar haline gelir.

Yaratıcı enerjinizin nasıl tezahür ettiğini düşünün akıyor mu? tıkanık halde mi?, tıkanıksa ne tip fiziksel, ruhsal arazlar yaşıyorsunuz?, Baskı oluştuğunda yaratıcı enerjinizi nasıl dengeliyorsunuz, egzersiz? Sigara, alkol, çok yemek, aşırı cinsel istek? çok konuşmak?... Yaratıcı enerjinizi pozitif yönde akıtmak için neler yapabilirsiniz??

İfade Seçimi: İfade sadece konuşmaktan yada fikirleri ve bilgileri aktarmaktan fazla bişeydir. İfade enerjisiduygulardır. Pozitif ifade; konuşma, şarkı söyleme, rol yapma, müzik yapma, yazı yazma vb... şekillerde olabilir. Negatif ifade ise; küfretme, şikayet etme, eleştirme, sızlanma vb... şekillerde tezahür eder. Gerçek duygularımızla temas etmemiz, onları ifade etmemiz, yeni enerji düzeyleri, bütünleme ve şifa meydana getirebilir.

Pozitif ifadeye itibar ederken; öfkemizi, korkumuzu, üzüntümüzü yadsımamız gerektiğini söylemek istemiyorum. Negatif duyguları bile pozitif yollarla ifade edebiliriz. Öfkelendiğimizde bağırıp, çağırıp küfretmek yerine “bu davranışın beni öfkelendirdi ve aramıza istemediğim bi duvar koydu” şeklinde ifade edebiliriz. Seçimler yasası ifadeye uygulandığında bize tüm duygularımızı dürüstçe ifade etmemizin uzun vadede hem bize hem ilişkilerimize yararlı olduğunu hatırlatırım.

Bir şeyi negatif biçimde ifade ettiğiniz son bir-iki konuşmayı hatırlayın. Sizde ve karşıdakinde hissettirdiklerini düşünün...... Eleştirdiğimiz zaman, genelde duygularımızı ifade etmediğimizde, duygularımızı yargılara dönüştürdüğümüze dikkat edin. O konuşmalar sırasında duygularınızı dürüstçe ve direkt olarak nasıl ifade edebilirdiniz? Sonuç nasıl olurdu?

"Yaşamak ve ölmek zorundayız; gerisini biz oluştururuz!"


3.SORUMLULUK YASASI

Bir kez sorumluluk sınırlarımızı oluşturduğumuzda, görevimiz olanın tüm sorumluluğunu üstlenebiliriz ve görevimiz olmayanı bırakabiliriz; böyle yaparak; başkalarını desteklemekten daha çok zevk alır ve daha uyumlu bir işbirliği içeren ilişkiler yaratırız.

“Birlikten kuvvet doğar. Hiç kimse, hepimizden daha akıllı ve kuvvetli olamaz.”

İnsanlar farklı sorumluluk düzeylerinde birlikte çalıştıkları her işte, bazı insanlar fazla görünebilirler. Ama onlar başka insanlar tarafından desteklenmektedirler, destek olmasa çabaları verimsiz olurdu. Bireysel düzeyde, bizim insanlar olarak görevlerimizi etkili bir biçimde yapmamız büyük ölçüde iç işbirliği durumumuza bağlıdır. Başkalarına yardım edebilmemiz için önce iç evimizi düzene sokmalıyız.

Kendimizle, diğer insanlarla ve koşullarımızla olan ilişkilerimizde; kendi uygun sorumluluk düzeyimizin sınırlarını belirlemeye ve tanımlamaya, değerlerimizin, ihtiyaçlarımızın, önceliklerimizin diğer insanlarınkinden (hatta ana-baba, kardeş, eş vb) haklı olarak çok farklı olabileceklerini görüp, kabul etmeye ihtiyacımız var.

Başkalarını desteklemek, onlara hizmet ve yardım etmek için güçlü itilim duyanlarımız, verme ihtiyacı içinde zayıf düşecek derecede aşırı işbirliğinde (aşırı özveri) bulunur. Aşırı özverililer, kendilerine verdikleri değeri başka insanlara yardım etme yeteneklerine dayandırır, karşılığında hiçbişey almadan akıtır ve bir tur paspas rolü alırlar.

Bunun altında abartılmış sorumluluk duygusu yatar. Bu duygu bizi başkalarının kendi davranışlarının sonuçlarından ders almalarına izin vermek yerine, onların hatalarını tamir etmeye çalışmaya götürür.

Aşırı işbirliğine fazla kaydığımızda, eninde sonunda diğer yöne, yani yeterince işbirliği yapmamaya kayarız. Duygusal ve zihinsel yorgunluk nedeniyle, “yetersiz işbirliği” haline dönüştüğümüzde; direnç gösterir, içerler, kendini tamamen geri çekme gibi durumlar yaşarız.

Doğru bir işbirliği haline ve dengeli sorumluluğa ulaşabilmek için tutumumuz ve eylemlerimizi değiştirmemiz ve denge noktamızı bulmamız gerekir. Bu o insanlara işleri kendi başlarına yapmaları için cesaretlendirmek, yetki ve izin vermek anlamına gelebilir.

Sorumluluk yasası bize, rahatlık bölgemizi belirlemenin, ona saygı göstermenin, onun sınırları içinde çalışmanın önemini ve gerekliliğini anlatır. Kendi iç değerimize saygı göstermemiz gerektiğini hatırlatır.

Sorumluluk Yasasını uyguladığımızda, başkalarını destekleriz, aynı zamanda başkalarını bize sundukları desteği kabul ederiz. Her ikisi arasında denge kurarız. Yapmamız ya da olmamız “gerektiğini” düşündüğümüz şey ile kalpten arzuladığımız şey arasındaki farkı görürüz. Yapmaktan dolayı kendimizi içsel olarak iyi hissedebileceğimiz şeyleri yaparız. İçsel olarak kendimizi iyi hissetmezsek duygularımızı ifade eder, uzlaşmaya varırız. "Ben bu kadarını yapabilirim, gerisini sen yapmak zorundasın” Bu sorumluluğun kalbi ve işbirliğinin ruhudur.

"İç huzura kavuşmak için, evrenin genel yöneticiliğinden istifa etmeliyiz"
Larry Eisenberg


4.DENGE YASASI

Denge kozmik, biyolojik, ve kişisel düzeylerde bizim (bedenimiz, zihnimiz ve duygularımız) için geçerlidir. Bize, yaptığımız herhangi bişeyi fazla özenip yorularak yada baştan savma yapabileceğimizi ve sonra kaçınılmaz olarak öbür tarafa doğru sallanacağımızı hatırlatır.

Eğer yer çekimi, evreni bir arada tutan zamk ise, denge onun sırlarını meydana çıkaran anahtardır. Tüm kutbiyetlerin ( sıcak-soğuk, hızlı-yavaş, aşağı-yukarı, gürültü-sakin) arasında bir denge noktası, merkez yer alır. Dünya’nın kendisi de canlı bir organizma gibi fonksiyon yapmaktadır. Onun üzerindeki hücreleri oluşturan biz insanlar, dolaşım sistemini oluşturan okyanuslar ve rüzgarlar da ayrıca denge halinde var olmalıyız. Bir anlamda halen yüzyüze olduğumuz ekolojik dram bizler olgunlaşırken ve kendimize özgü denge hallerimizi öğrenirken bireysel hayatımızda olup bitenleri yansıtmaktadır.

Çin Taocular’dan Essene hahamlarına, Hristiyanlardan Müslümanlara kadar her kültürden bilgeler orta yolu, her şeyin kararını savunmuşlardır. Bununla birlikte denge her zaman aşırı uçlardan kaçınmaya bağlı değildir. Denge ayrıca zaman zaman aşırı uçları da araştırıp, keşfetme, sarkacı dengede tutmak için her iki tarafa da eşit dikkat gösterme yeteneğini içerir. Bazen aşırı çalışır, bazen aşırı dinleniriz. Her iki tarafı da eşit kullandığımız sürece dengede kalır, sonunda yine merkeze döneriz.

Farklı yaradılışlarımız, düzenlerimiz ve yapılarımız nedeniyle dengeyi oluşturan her şey birbirimiz için farklı olabilir. Sınırlarımızı sınayarak, her iki aşırı uçları araştırarak ve sonuçlarından ders alarak denge noktamızı buluruz. Başkalarının öğütleri ve deneyimleri bize uymayabilir. Deneyim her zaman en kolay öğrenme yolu olmayabilir ama en emin yollardan biridir.

Hayatımızı bu yasanın ışığında gözden geçirmemiz, kendimizi daha iyi bir perspektifle görmemize, uygun düzeltmeleri yapmamıza ve daha derin bir sağıklı, uyum ve iç huzuru duygusuna kavuşmamıza yardımcı olur.

Verme & Alma’nın Sırrı: Her neye ihtiyaç duyduğumuzu hissediyorsak, bu gerçekte, derin benliğimizden gelen ve ihtiyaç duyduğumuz şeyin aslında en çok vermemiz gereken şeydir.

“İkiyi bir yaptığınız zaman ve dışınızı da içiniz gibi, ve yukarıyı da aşağısı gibi yaptığınız zaman; erkeği ve dişiyi bir yaptığınız zaman, iste o zaman Tanrı’nın alemine gireceksiniz” (T.I)


5.SÜREÇ YASASI

Günlük hayatlarımız hedefler ve başarılarla doludur. Bazılarımız hedeflerimizle o kadar mesguluzdurki, bir an once nihai sonuca ulasmak arzusuyla, aradaki o hedefe ulasmak icin gerekli yola ve surece onem vermeyiz. Ote yandan bazılarrımızın buradan oraya nasıl ulasabilcegimiz konusunda kafamiz oyle karisiktir ve oyle kuskuluyuzdur ki hedef saptamakta bile zorlaniriz ya da daralan bir gorusle bir adima saplanip kaliriz.

SurecYasasi bize; bir yolculugu sadece kucuk adimlara ayirmayi degil her adimi sanki kendi icinde sona eriyormus gibi degerlendirmeyi ogretir. Her adim kendi icinde kucuk bir basari haline gelir. Yol boyunca ogrendigimiz seyler, menzile erismekten daha onemli hale gelebilri.

Surec sorunlarini halletme durumunda olanlarimizin kendi kendilerine su soruyu sormalari gerekir. Bi hergun isini biran once tamamlayip “kurtulmak” icin acele eden postaci gibi mi; yoksa her gun semtlerin degşsen manzaralarindan zevk alan, sakin, olculu adimlarla yuruken insanlarla selamlasan postaci gibi mi olmak istiyoruz?

Cogumuz sadece zirveye ulasmak icin yasariz. Ama daga tirmanirken attigimiz her kucuk adimin, bir oncekinden daha yuksek oldugunu unuturuz.

“Eger buyuk bir ihtirasa sahipseniz, onu gerceklestirme yonunde mumkun oldugunca buyuk bir adım atın. Bu kucuk bir adım da olabilir, ama onun simdilik atabileceginiz en buyuk adım olduguna itimat edin.”
Mildred Mcafee


6.KALIPLAR YASASI

Onu iyi olarak da, kotü olarak da adlandirsak, her kalıp en iyi niyetlerimize ragmen, biz farklı bisey yaparak o kalıbı kırmadıkca zaman icinde kendini yeniden öne sürer.

Biz insanlar spontane davranma gücüne sahibiz, eski şeyleri yeni biçmlerde yapabilir, hayatlarımızı ve davranışlarımızı değiştirebilir ve yeniden planlayıp yapılandırabiliriz. Ama doğal bir direnç bu olanağı sınırlar. Kalıplar oluşturma eğilimimiz hayati öneme sahiptir. Cocuklugumuzdan itibaren kalıpları gozlemleyerek, anne babamızdan taklit ederek ve uygulamaya koyarak dunyayı ve yasamayı anlamayı ogrendik.

Günlük hayatımızın gidişi içinde geliştirdigimiz yemekten once el yıkama gibi işlevsel kalıplar yadaalışkanlıklar için tasalanmamız gerekmez. Sadece gözlemlemek için bişeyi farklı yaptıgımızda kendimizi garip hisssederiz. Bu da alışkanlıkların gücünü gosterir.

Kalıplar Yasası; öncelikle işlevsiz, negatif yada yıkıcı alışkanlıklara-degistirmeyi arzu ettigimiz kalıplara hitap eder. Verdiği kararlardan tekrar tekrar dönme eğiliminde olan, başladığı işi tamamlayamama ya da başarısızlıkların tekrarlama kalıbına sahip herkes icin onemlidir. Biz olayı yakından inceleyip, araya girip farklı bişey yaparak kalıbı kırana kadar, her kalıp kendni tekrarlama eğilimi gosterir.

Ozellikle bağımlılıklar konusunda yardımcı oluyor. Cani sigara içmek isteyince su içmek, pasta yemek isteyince yuruyuse cıkmak gibi degistirmek istedigin kalıbın yerine yeni işlevsel ve faydalı bir kalıp koy olayı. Savaşmak zorunda kalmadan zafer bayrakları dikmek.


7.DİSİPLİN YASASI

Disiplin daha buyuk bir ozgurluge ve bagimsizliga giden en emin vasıtalardır. Onun sagladıgı odaklanma ile kazandigimiz beceri duzeyi ve bilgi derinligi bize hayatta yeni secenekler getirir.

Bizler tekrarlamalı ve rutin görevlerle ilgili sorun yaşar ve bunlara direnç gösteririz. Eğer disiplini; seçenekelerimizi sınırlmak, başarması irade ve kararlılık gerektiren(hergun egzersiz ve rejim gibi), yapmaktan hoşlanmadığımız şeyleri yapmaya kendimizi zorlamak olarak algılarsak disiplin ve özgürlük zıt görünebilir.

Disiplin Yasası bir paradoksu işaret eder. Özgürlük doğuştan hakkımız olmakla birlikte, bu dunyada tekrar kazanılması gerekir. Disiplin anahtardır. Bu prensip iç ve dış özgürlk için geçerldir.

Dış hayatımızda; arzular, endişeler, negatif imglelerle dolu, çalkalanan, kaçak bir zihnin esiri oldugumuzu hissederiz. Dış özgürlük; güçlü ve saglıklı bir bedene sahip olmayı, disiplinli bir çalışmadan kaynaklanan sosyal özgürlük, kendine saygı ve doyum... hayatta daha fazla seçeneğe sahip olmayı kapsar.

Özgürlük; biçok seyi deneyimleme yeteneğinden daha cok seyi icerir. Genislik acısından kazandıgımız seyi derinlik acısından yitirebilirz. Ama eger enerjimizi odaklar ve sıkıntıya katlanarak sebat edersek; bir deneyime sadece “girmez” onu “geçiririz”de. Bu süreçte kendimiz ve kapasitemiz hakkındadaha çok sey öğreniriz.

Disiplin; birz daha fazla yapma, biraz daha derine inme, bir şeylere dayanma, onları sonuna kadar göturme alışkanlığıdır. Disiplin; sıkıntının, işi henuz “anlamaya” başladığımız anlamına geldigini kabul eder.

Disiplin Yasası bize, öncelikler oluşturmayı, her seferinde (daha dogru yapana dek) birşer üzerine odaklanmayı, simdi yapmamız gereken faaliyetlere odaklanıp, daha sonra yapabileceklerimizi bir taraf koymayı öğretir.

Kararlılık; uzun zaman sürdürülebilecek bir disiplini içerir. Hayattaki hedeflerimiz arasındacogu kes kızrmızı halıdan cok bataklık uzanır. Bu bataklık, egitimve terbiye hazırlıgını, enerji fedakarlıgını temsil eder. Bataklıktan gecmenin sırrı; bize ilham veren bir hedefe sahip olmaktır. Bataklıgın oteki ucunda bizi neyin bekledigini hatırlatan bir fener gibi parlayarak bizi çeker. Disiplin ve kararlılık, burası ve hedeflerimiz arasındaki köprüdür.

Disiplini deneyimleme:

Kendinizi saglam bir zeminde, artık pek kalmak istemediginiz bir yerde hayal edin. Uzakta parlak bir fener ışıldıyor. Bu hayatınızıda daha buyuk ozgurluk duygusuna ulasmamnın yolunu gosteren bir ısık. Şimdi bu ışıkla aranızda bataklıgın uzandıgını imgeleyin. Sallantılı, gizli tehlikeler iceren, karanlık... gecmek zaman ve enerjinizi alacak. Yolda cesaretsizlik, karışıklık yaşayabilir, gecikebilir, gecici olarak hedefinizi gozden kaybedebilir, neden yola cıktıgınızı unutabilr, vazgecme durtusu duyabilirisniz. Ama arzunuz yeterince gucluyse, ısık isizn icin yeterince parlaksa, o sizi bataklıktan gecirecektir. Bu parlak imge, zaman içinde hedefinizi gerçekleştirmeniz icin, yapmanız gereken şeyleri yapabilmenizi sağlayacak enerji üretmenize yardımcı olacaktır. Hayat Yolculugunuzun anahtarı, disiplin anahtarı budur.


8.KUSURSUZLUK YASASI

Aşkın bir perspektiften, herkes ve herşey kayıtsız sartsiz kusursuzdur. Geleneksel bir gorus noktasindan ise kusursuzluk mevcut degildir. Ulasabilecegimiz en iyi sey erdem ve gensiliktir. Ve ona ulasmak zaman ve uygulama ister.

Geleneksel acidan; dunya acı icindedir. Suclar, aclik, evsiz-barksızlar, savas, sefalet, hastalıklar... Hayatimizda istedigimiz biseyi elde edemedigimiz zaman acı cekeriz, elde ettigmizde ise bu alemde hicbisi kalici degildir. Aşkın acidan; kalbimiz acikken, herseyi kucaklayan bilgeilik, sevgi ve anlayis ile baktigimizda; dunyamizda, cevremizde, hayatimizda olan herşey buyuk bir tekamul sureci ile ilgili olarak kesinlikle mukemmeldir.

Herseyi kusursuz olarak kabul ederek, ayni zamanda kendi sorumlulugumuzu da kabul ederiz ki bu sorumluluk, dunyaya yardım etmek, biseyleri degistirmek, zaman ve para bagislamak, farkındaligi yukseltmek icin ugrasmayi kapsayabilri. Eger sucluluk duygusuyla ya da kasvetli bi ruhla davranirsak (elimizden geleni yaparken bile daja buyuk perspektife sahip olmamamizdan) daha az etkili olacaktir. Kendi acımızı giderene dek baskalarının acısını gideremeyiz.

Hayatın gerektigi gibi gelistigi olasiligini kavramayi ictenlikle isteyerek, gercek bir baslangic yapariz ve bu dunyanin kederleri arasinda sevincle ilerlemeyi ogrenmis olarak sefkatle davraniriz. Ama bu gelisimimiz, kendimizi degerli bulmanin bir kosulu olarak degil, kesif ve gelisimin pesin kabul ve sevincinden kaynaklanmali.
Kusursuzluk yasası, Esneklik ve Yargısızlık Yasası ile iliskilidir. Hepimiz; kusurun mukemmelligini takdir etmenin yararini gorebiliriz. Hayatın onları dogru zamanda ve dogru yerde karsimiza cikardigini idrak ederek, gunluk hayatlarimizin derslerini kusursuz olarak gorme kapasitemizi genisletebilriz.

Dunyamizda; hem guzel hem korkunc seyler meydana gelebilir. Bazılarından hoslanır ve onaylar, bazilarindan hoslanmaz ve direniriz. Kusursuz inanc; zihnimizin, bizim en yuksek hayrimiz acisindan neyin iyi oldugunun bilemeyeceginin farkindadir. Bu inanc, kusurun mukemmelligini takdir edebilmemiz icin bize ilham verir. Boyle bir farkindalik, daha genislemis bir hayat duygusunun kapılarını acar.

Kusursuzluk Deneyimi:

* “Yeterli!” / “Yeterliyim!” / “Onlar Yeterli!” / “Simdilik yeterli!” demeyi ogrenin

* Basımıza her ne gelirse veya her ne yaparsak kendinize sunu sorun; “Bu hangi acidan kusursuz olabilir? Kusursuz bir ders mi, kusursuz bir fırsat mi? Bundan kusursuz birsey elde edecek sekilde algimi nasil degistirebilrim?”


9. SİMDİKİ AN YASASI

Zaman diye bisey yoktur; gecmis ve gelecek dedigimiz sey, bizim zihinsel yapılarımızın disinda bir gerceklige sahip degildir. Zaman fikri, düsünce ve dilin uzerinde anlastigi bir duzendir. Bir sosyal anlasmadir; gercekte sadece simdiki an vardir.

Biz gecmisin pismanligini duyarken, gecmis o anda zihnimizden baska biyerd mevcut degildir ve o pismanligi zihnimizde olusturdugumuz goruntulerle canli tutariz. Gelecekle ilgili endise duydugumuzda, gelecek o anda zihnimizden baska bi yerde mevcut degildir ve imgeledigimiz goruntulerle o endiseyi zihnimizde canli tutariz.
Genellikle “sorun”larimiz; ister 2 saniye once ister yirmi yil once olsun, zaten olmus biseyi yada gelecek dedigimiz seyde olacagini dusundugumuz biseyi icerir. Simdiki An’da, nerdeyse asla, bir soruna sahip olmayiz.

Simdiki An Yasası; psisemizi enkazdan temizleyebilir ve bizi bir sadelik haline ve ic huzuruna dondurebilri. Bununla birlikte o bize gelecekte yardim etmeyecektir ve gecmiste asla olmamistir. Bu yasa bize; realiteyi, oyle oldugunu dusundugumuz haliyle, oyle olmasini arzu ettigimiz yada olmasindan korktugumuz haliyle degil, oldugu hali ile hatirlatir.

Bedenimiz simdiki an’da yasar. Yapmamiz gereken; olabildigince gevseyerek kendimizi bu an’a birakmak, onu kucaklamak, an be an yasarken karsilastigimiz seyleri adim adim ele almaktir.

Karısiklik icine dusen ya da sabirsizlananlar gelecege yonelik planlarin sadece dusunceler oldugunu ve dusuncelerin degistigini gormeye baslayabilriler. Bu yasayi uygulamak da, her yasa gibi pratik ister. Zihnimizden gecen gecmis ya da gelecekle ilgili bi dusunce yuzunden gerilim, uzuntu ya da sikintiya kapildigimizi hissedebilriz. Sonra nerde oldugumuzu hatirlariz, -simdi ve burda- sonra unuturuz. Sonra daha ve daha cok hatirlariz, boylece simdiki anlarimizin niteligi giderek iyilesir.

Simdiki An Deneyimleme Soruları:

Gercekten zamanin gecisini mi yoksa sadece dusuncelerin gecisini mi deneyimliyorsunuz?
Bu an’dan baska bi andayasayabilir misiniz?
Gecmis; su anda canli tuttugunuz yazili kayitlar, depolanmis anilar, birikmis gerilimler bicimind var olmasi disinda herhangi bi suretle mevcut mudur?
Gelecek zihnimizin beklentileri, projeksiyonlari disinda herhangi bi suretle mevcut mudur?
Gucunuz gecmiste, gelecekte mi yoksa simdide mi bulunur?
Gecmis bir pismanlik, sikinti aninda hissettiginiz duygu gercekten o anda olan biseyden mi kaynaklandi, yoksa bu duygu o anda zihninizden gecen gecmis yada gelecek hakkindaki dusuncelerinzden mi kaynaklandi?
Su anda hayatinizda herhangi bir sorun yada sikinti varmi? Genelde degil “simdi, suanda”. Bu sorunu kac gercek simdiki an boyunca deneyimliyorsunuz?
Simdi sorulari birakin, deriiiin bi soluk alin ve ebedi simdi icinde gevseyin.....


10.YARGISIZLIK YASASI

Evrensel ruh bizi yargilamaz; yargılar insaoglunun icadidir. Yargı, kendimizi yapay, cogu kez idealistce olan kusursuzluk, ahlak dogrulugu, gerceklik standartlarina gore yargilarken kullandigimiz kiyaslama ve hakimiyet kurma vasitasidir.

Eger evren bizi yargilamiyorsa kendimizi ve baskalarini yargilamaya ne hakkimiz var ve kimin standartlarina gore? Herseyi kendi ideal vizyonumuzun ve ideallerimizin kıstasıyla olcup kiyasladigimiz zaman hersey yetersiz kalir. Ancak bu buyuyen, hatalar yaparak ogrenen ve takamül eden gercek insanlarla dolu gercek bir dunyadir.
Bu yasa; ahlakı Tanrı’nin degil insanlarin icat ettigini hatirlatir, Öz’ün bizi asla yargilamadigi, sadece bize dengeleme ve ogrenme firsatlari verdigi onermesiyle baslar.

İdeallerimizin baskisini ve surekli kendimizi kanitlama ve duzeltme ihtiyaci hisseder, yetersiz gelmekten, kendi standartlarimizi karsilayamamaktan korkariz. Ironik bi bicimde en yuksek vizyona sahip olanlarimiz kendine en dusuk degeri verenler olabilir. Kendimizi daha sertce yargilama egilimi gosterdikce, bizim ic durtulerimizi temsil eder gibi, bizi elestiren insnlari hayatimiza daha cok cekeriz.

Yargılar, enerjinin onunu keser, ic savunmalar ve direncler olusturur ve negatif kaliplari yerinde tutarlar. Yargılardan kurtulmak degisim yolunu acar.

“Gençlik gerilerde kalirken ve zaman degisiklikler getirdikce, mevcut fikir ve kanilarimizin bircogunu degistirebiliriz. Oyleyse; kendimizi en yuksek meselelerin yargici tayin etmekten sakinmaliyiz.“
EFLATUN


11.INANC YASASI

Inanç Yasası, bizim okudugumuzdan, işittiğimizden ya da öğrendigimizden daha cok sey bildigimizi kabul temeline dayanir. Daha cok sey bilriz cunku biz daha oteye biseyiz, Evrensel bilgelik ile direkt baglantiya sahibiz; yapmamiz gereken sadece bakmak, dinlemek ve itimat etmektir.

Kendimize itimat ettigimize inaniriz ama aslinda baska birinden ( kitap, ogretmen, rehber, bilimadami, uzman, medyum’dan) gelmis zihinsel bilgiye, kuramlara ve inanclara itimat ettigimizi kesfedebiliriz. Bize ogut verecek, goruslerimizi onaylayacak diger kisilere itimat etme egilimdeyizdir. Kendimizi icimizden baska yerde arayabiliriz.
Uzman rehberlik de kesinlikle bir degere sahiptir. Ogretmenler bize zaman kazandirir, kendi kapilarimizi acmamiza yardim eder, yolu gosterir; kimse bize zaten sahip olamadigimiz biseyi veremez. Kararlarimizin kaynagi ve son soz sahibi olmasi gereken en derin sezgilerimize ve bilgeligimize daha cok itimat gelistirmeye ihtiyacimiz vardir. Aldigimiz ogutlerden once kendi deneyimlerimize dikkat etmemiz gerekir.

Inanc Yasası bize öz’e (Tanri’ya) itimat etmemizi hatirlatir. İlle de disimizdaki Tanrı’ya inanmayi gerektirmez, daha cok evrenin dogal bilgeligine, yasalarina, tum inis-cikislariyla hayatimizin gizemli surecine itimat etmeyi, nereye adım atarsak yolun ayaklarımız altında belirecegini bilmeyi gerektirir.

Zihnimizi aşmamiz, ona saplanip kalmaktan kurtulmamiz gerekir. Kendine itimadin en yuksek dereceye erismesi icin, onun varligimizin (fiziksel-zihinsel-ruhsal-duygusal) tum duzeylerinde olusmasi gerekir.
Bedenimizi dinler ve bize gostermesine izin verirsek; felsefeler olmadan da bedenimizin ihtiyac duyulan seyi bildigini ve yapabildigini kesfederiz.

Zihnimize bilgi depolama yetenegi acisindan degil ama yuksek bilgelige ulasma yetenegi acisindan itimat edebilriz. Boylece beynimizin bilgisayar degil, her istasyona ayarlanabilecek bir radyo olarak is gorudugunu anlariz. Baska bi deyisle; bilgi beynimizden gelmez, beynimiz “vasitasiyla” gelir.

Kendimize itimat etmemiz; Inanclarimizi bir kenara supurerek, en derin sezgilerimize itimat etmemiz anlamina gelir. Bunun otesinde, sezgi dedigimiz sey, spirituel yasalar olarak tezahur eden aynı evrensel zekadan beslenir.
Öz’e (icimizdeki Tanrı’ya) itimat ettigmizde, kendimize daha cok itimat ettikce; hayatimizin her durumunda is goren yuksek bilgelik ve sevgi duzenini daha cok hissederiz, -en yuksek hayrimiz icin- hatalar yapip, onlardan ders almaya istekli olmayi durumudur.

Öz’e gercekten itimat etmeyi ögrendigimizde; öz’ün sadece kendi icimizde degil baskalarinin da icinde oldugunu kavrar; Öz’un “kendimiz” ve “baskalari” dedigimiz parcasina da itimat edebiliriz.
Bu yasa; sadece tum durumlarin bize hizmet ettigine inanmak ya da ummak degil, yuksek bilgelige dayanan direkt kabuldur, (butune-olana-evrene-tanri’ya-kendimize) itimat etme cesaretidir.


12.BEKLENTİLER YASASI

Enerji düşünceyi izler; biz hayal edebildiğimiz şeye doğru ilerleriz, onun ötesine değil.
Varsaydığımız, beklediğimiz ya da inandığımız şey deneyimimizi yaratır ve renklendirir.
Beklentilerimizi değiştirerek, hayatın her alanındaki deneyimimizi değiştirebilriz.

Deneyimlere dayanan inanclar yarattigimiza inaniriz ancak beklentiler yasasi bunun tersini beyan eder. Inandigiz ya da bekledigimiz seyler, zaman icinde, en derin ya da bilinalti duzeylerde, dış realitemizi sekillendirir.

Deneyim yaratmanin anahtarini “bilincalti” saglar. Her gun kendine kendilerine pozitif sozler tekrarlayan insanlar bir fikir veya niyet olusturabilir ama eger bilincalti olduklari yerde kalmayi bekliyorsa, orada kalacaklardir.

Bilincaltinda ne beklediginizi gormenin bir yolu, hemen simdiki hayatlariniza bakmaktir. – hayatimizin hos olan ve olmayan yanlarina – Sorunlarimiz negatif beklentilerimizi, nimetlerimizse pozitif beklentilerimizi aciga vurur. Beklentilerimizin mevcut hayatmizdaki etkilerini bir kez takdir ettigimizde, artik bize hizmet etmeyen beklentileri degistirmek icin gerekli adimlari atabiliriz.

Ilk anahtar: Hayal ettigimiz seyle ilgili ses ve duygu iceren, canli gorsel imgeler yaratmamiz - ve mumkun oldugunca cok duyu kullanmamiz - gerekir. Boylece imgeler zamanla, bilincaltimizda izlenimler yaratacaktir ve bilincalti dunyada yasadigimiz deneyimlerle, icimizde yarattigimiz yada imgeledigimiz deneyimleri birbirinden kuvvetli bi sekilde ayiramaz.

Ikinci anahtar: Istedigimiz yada sahip oldugumuz seyleri beyan ederken ortaya cikan aykiri mesajlara dikkat etmemiz, sonra bu aykiri mesajlari dikkat cekecek kadar negatif bicimde, yuksek sesle, abarti sekilde beyan etmemiz gerekir. Ornegin ekonomik bagimsizliga sahip oldugumuzu beyan ederken, ayni zamanda “Bu sacma, tamamen meteliksizsin” diyen bi duygu varligini hissediyorsak bu aykiri mesaji da yuksek sesle (hatta jack nicholson’vari sert tavirla sahneleyerek) tekrarlamaliyiz.

Diger insanlar ve dunya hakkindaki beklentilerimizi degistirdigimizde – degistirir gibi yapmayıp, gercekten degistirdigimizde – hayatimizin seklini de degistirebilriz.


13.DURUSTLUK YASASI

Gerçek iç realitemizi tanimak, kabul etmek ve ifade etmek durustlugun kalbini olusturur; ancak kendimize durust oldugumuz zaman baskalarina karsi da durust olabilriz. Butunluk anlaminda, durustluk, negatif durtulere ragmen yuksek yasalara uygun davranmayi gerektirir.

Durustluk Yasası; yuksek yasalari ve derhal gerceklesen, sakinilmaz ve kacinilmaz icsel sonuclari isaret eder. Dış davranis dusturlarini icerir ama onlar uzerine odaklanmaz, kendimize karsi durust olmamiz (icsel butunlugumuz) cevrsinde merkezlenir.

Eger eylemlerimizi kiskanclik, hirs, kurnazlik vb.. durtulerin yonetmesine izin verirsek, bu eylemlerin sonuclari derhal evrenin ve kendi psişemizin mekanigine dahil olur. Yuksek yasalara uymadigimiz icin cezalandirilmaya ihtiyacimiz yoktur, eylemlerin kendisi “cezadır”.

Baskalarina yalan soyleyebilmemiz icin once kendimize yalan soylememiz gerekir. Karisik gudulerle konustugumuz zaman henuz butun degilizdir. Durustlugun ilk adimi, catisan yanlarimizi uzlastirmamizi gerektirir ki, boylece niyetimizi soyleyebilelim ve soyledigimiz gercekten niyetmiz olsun.

Korkunun gercek duygularimizi ve ihtiyaclarimizi ifade etmemizi engellemesine izin verdigimizde, (ima etme, gormezden gelme, sızlanma, baskalarinin ne hissettigmiz bilmesini bekleme, insanlara duymak istediklerini soyleme, sözcükleri incitmek-yonetmek icin kullanma vb...) yani aldatici bir iletisim icine girdigimizde; o an icin istedigimizi elde etmis gorunebilirz ama uzun vadede en cok ihtiyac duygdugumuz ic isigimizi yitiririz.

İçimizin derinlerindeki durtulere ragmen butunlukle (durustlukle) davrandigimizi bildigimiz zaman, icimizdeki yuksek enerji ve ilham kapilarinin acildiklarini hissederiz. Butunlukle davrandigimiz, gercek ihtiyaclarimizi ve duygularimizi ifade etme casaret ve bilgeligine ulastigimizda; kisisel ve mesleki iliskilerimiz yeni bir hayat bulur, hedeflerimiz gerceklesir, hayatimizda derin degisimler yasariz.

“En yuksek ışığına göre yaşa;
Ve sana daha fazla ışık verilecektir!” (P.P.)


14.YUKSEK IRADE YASASI

Ayriliktaki benligimizin ve kucuk irademizin gorus noktasindan bakildiginda, kendi arzularimiz ve tercihlerimizi esas alarak davranmamiz normaldir; kucuk benligimizi ve irademizi yuksek bir iradenin rehberligine teslim ettigmizde ve eylemlerimizi ilgili herkesin en yuksek hayrina adadigimizda, hayatimiizn merkezinde ilhamli bir şevk hissederiz.

Yuksek irade yasası; inanclarini nihai gercekle karistiranlara, baskalarinin kendi yollarini izlemelri gerektigini unutarak kendi inanclarini empoze etmeye calisanlara, kendi kendini baltalama egilimi olanlara, kendi iyiliginden/niyetinden gizlice kuskulananlara, hayatina daha derin anlam kazandirmanin yollarini arayanlara, yanliz hissedenlere, kendini diger egolarla savasir bulanlara yardimci olur.

“Senin iraden olsun!” deyip yol gosterilmeisni bekledigimizde zihinin fazla yardimini goremeyz. Cunku zihin oyunu soyle oynar; “eger ben öz’ün bir parçasıysam ve öz benim parçam ise, o zaman ben ne istersem bu öz’ün iradesidir.” Bu nihai olarak dogrudur ancak ego yada ayriliktaki benlik butunu dusunmeden istedigini yapma egilimindedir. Dunyanin cektigi ıstraplarin coguna butunu dusunmeyen bi suru ayri, kucuk benlik yol acar.

Bunu kendi hayatinizda uygulamak icin icsel olarak kendinze su soruyu sormaniz gerekiyor “eger icimde sefkatli ve herseyi bilen bir Öz bana suan yol gosteriyor olsaydi, bu durumda ne yapardim?” Öz bizim vasitamiz ile is gorur, bizim sadece onu cagirmamiz, temas kurmamiz gerekir. Sonra ne yapacagimizi bilriiz (sonra icmizde yer alan en yuksek ve en iyi adina davraniriz)

Yuksek İradeye cagrida bulunmak kisisel tercihleri ve cikarlari aşan gudulerle, ilgili herklesin en yuksek hayri adina hareket etmeyi gerektirir. Kucuk benlik iradesiyle is gordugumuzde sinirliyizdir. Sonuclar elde edebilriz ama duşersek yanlız duseriz.

Bize yol gostermesi icin yuksek iadeye basvurdugumuzda; genisledigimizi, yucekdigimizi, daha buyuk amacla baglanti kurdugumuzu hissederiz. Hayatimiz daha derin ve yuksek bi anlam kazanir. Bu icsel yuksek irade duygusyla uyum icine girdigimizde, soyledigimiz/yaptigmiz herseyi herkesin yuksek hayrina adadaigimizda, sefkat, sevgi enerjileri ve ışık gunluk hayatimiza girer.

Uygulama:

Gunluk hayatnizda sorun olarak ugrastiginiz, bi secim yada kararinizi dusunun. Once “zihnim ne yapmak istior?” diye dusunun, sonra “ yuksek benligim, benim bilge, sevecen, sefkatli yanim ne yapmak istiyor?” diye sorun. Sorunu duygu merkezinizde (kalbinizde) tutarak, ictenlikle “benim degil, senin iraden olsun” deyin. Sonra dinleyin ve hissedin. En derin hislerinizin gosterdigi yolu izleyin.


15. EYLEM YASASI

Ne hissedersek hissedelim, ne bilirsek bilelim, potansiyel yeteneklerimiz ne olursa olsun, sadece eylem onları hayat geçirir. Kararlilik, ceasret ve sevgi gibi kavramlari anladigini sadece dusunenler, bigun, ancak yaptigimiz zaman bildigimizi kesfederler; yapmak anlamaya donusur.

Bu dunyada eylemde buunmak kolay degildir. Tum sözcükleri, kavramları ve fikirleri eyleme donusturmek enerji gerektirir; ozveri gerektirir. Guvensizligi, uyuşuklugu, kayıtsızlıgı, mazeretleri ve mevcut durumu sarsacak bir sey yapmamak, gidişatı sürdürmek için bulabilecegimiz yuz tane iyi nedeni aşarak, engellerin usteisnden gelmemiz gerekir. Ama hayattan aynı mesajı almaya devam ederiz. “Yapmamız gereken seyi yapmamız, onu yapmayıp iyi bi neden bulmaktan daha iyidir!” Bu mesaj eylem yasasini ifade eder.

Binlerce motive edici konusmacı yattıgımız yerden kalkmamız, yeni bir hayat baslamamız, biraz çaba, irade ve disiplin gostermemiz icin bize ilham vermeye calisir. Yine de cogumuz duygusal, zihinsel veya fiziksel acı harekete gecmemizi gerektirecek kadar agirlastiginda eyleme geceriz.

Gelin bunu degistirelim!!! Gelin eylem ve degisikligin basta sıkıntı, caba ve enerji gerektirdigini kabul edelim. Eylem; dusunce ve duygulardan daha gucludur. Ne hissedersek hissedelim, ne dusunursek dusunelim kuvvet v ecesaretle davramamız gereken zamanlar vardir.

Bu dunyanin sukunetli savascilari izin beklemezler; hangi eylemde bulunmalari gerektigini bilir, hissederler ve cesaret ve butunluk (oz’u sozu birlik) yolunu secerler. Kalpleri onayliyorsa korku, guvensizlik duygularina ragmen eyleme gecerler. Zihnimiz , gecmisten bazı sesler yankılandırabilir. (yapamazsın!, gucun yetmez, incinirsin, basaramzsin...) cok gecmeden bu sesler artık nadiren gelmeye baslar.

Altı yaşındayken arkadasım insa halindeki iki katlı evin damından asagidakli kum yiginina atladı. Ben korkmustum ve 45 dakika beni ikna etmeye calisti. En son soyledigi soz beni cok etkilemisti. “Dusunmeyi bırak ve atla”. O an dusunmeyi bıraktım ve kendimi bosluga biraktim, harika bi duyguydu.

Jill isimli bi jimnastikcinin antrenorlugunu yapiyordum ve yeni bir haraketi ilk defa yardimsiz ve guvenlik minderleri olmadan yapmasi gerekiyordu. Bariyerlerin uzerine cikti ve durdu...
J : Yapamiyorum, korkuyorum!
A : Haklisin, ben de olsam korkardim, nerende hissediyosun?
J : Midemde, kaslarimda, heryerimde gucsuzluk hissediyorum...
A : Yani korkuyorsun...
J : Evet!
A : Bunu acikliga kavusturduguna gore artık yapabilrisin! ... Korkunun birseyi yapmamak icin bi neden oldugu fikrini sana kim verdi? Cesaret gosterme sansina sahip oldugun tek zaman korktugun zamandir. Korku duymak iyidir. Hazir olmadigini gosteren bi isaret olabilri ama senin suanki durmun bu degil. Korku harika bi hizmetkar, kotu bi efendidir. Onu istedigin kadar hisset, butunuyle deneyimle ve inisi gerceklestir.

“Riske girmekle birleşmedikçe, vizyon yeterli olmaz.
Merdiven çıkmadıkça, o merdivenlere gözünü dikip bakmak yetmez.”
-Vance Haner-

Eylemi Deneyimleme:

Bi giris kapısının 3 m. Gerisinde ayakta durdugunuzu imgeleyin. Disari cikmak istiyorsunuz cunku disarda guzel bi gun var. Disarisi en yuksek umutlarinizi, aziz hedeflerinizi, onu yasamak icin dogmus oldugunuz hayati temsil ediyor.

En son korku veya asiri guvensizlik duydugunuz zamani hatirlayin. Korkuyu hissedin! Sonra o duyguyu disimiza atlamis Bay veya Bayan Korku olarak imgeleyin.

Simdi acik kapiya, mutlu geleceginize dogru yuruyorsunuz. Tam cikacakkken Bay/Bayan Korku onunuze dikiliyor ve “Dur bu senin icin cok fazla, Gidemezzzsinnn!” diyo

Hayatimizda bicok kez durdurulmamiza, yavaslatilmamiza, kafamizin karistirilmasina izin verisimiz gibi Bay/Bayan Korku’nun sizi durmdurmasina izin verin. Ve bunu butunuyle deneyimleyin, hisssedin.

Bu senaryoyu tekrar tekrar, ayni hizda canlandirin.uzulene kadar degil ama kızana kadar.. bu biz sure alabilri, tekrar tekrar o duyguyu deneyimleyin. Gercekten ofke duydugunuzda son adimi atmaya hazirsiniz demektir.

Aynı sahneyi yeniden oynatin, bu kez Bay/Bayan Korku sizi durdurmaya veya ikna etmeye calistiginda yokmus gibi davranin ve sadece kapıdan cikip gidin.

Disari cikmayi ne kadar cok istediginizi hatirlayin, hayat yolunuza devam edin. “yapmamaniz gerek” yonundeki tum sebeplere ragmen devam edin, hedefinize odaklanin, Bunun ne farklı bi duygu verdigini hissedin. Saf eylemin prensibini ve gucunu hissedin.


16.DEVRELER YASASI

Dogal dunya, gunduz ve gece gibi ve mevsimlerin gecisi gibi, buyuk bir devreler modeli icinde var olur. Mevsimler birbirini itmezler; ne de bulutlar gokyuzunde ruzgarlarla yarisirlar; hersey tam zamaninda vaki olur. Herseyin bi yukselis ve dusus zamani vardir. Yukselen hersey duser ve dusen hersey tekrar yukselecektir. Bu “devreler” prensibidir.

Değişik enerji formları değişik hızlarda titreşirler; nehirler gibi, enerji yüksek bir düzeyden alçak bir düzeye akar, tekrarlanan devrelerden geçer, soluk alıp verişimiz gibi genişler ve sonra daralır.

Evrende herşey bir enerji formu olduğundan herşey Devreler Yasası’nın hakimiyet alanına girer. Güneşin doğuşu ve batışı, ayın büyümesi ve küçülmesi, dalgaların gelgiti, mevsimlerin dönüşü. Bu bize herşeyin bir zamanı olduğunu hatırlatır. Herşeyin bir en uygun ve bir de en uygunsuz zamanı vardır.

Enerji yükselirken eylem ya da düşünce başarıya kolayca ilerler, düşüşe geçmiş bir devrede etkisi başarısız olur. Eyleme geçmemiz gereken zamanlar ve hareketsiz kalmamız gereken zamanlar vardır, konuşmamız gereken ve susmamız gereken zamanlar vardır, çalışmanın bir zamanı ve dinlenmenin bir zamanı vardır, yükselen bir devreden yararlanmanın zamanı ve içimize dönüp sabırla bekleyerek bir sonraki yükselen dalgaya hazırlanma zamanı vardır. Çok az şey, doğru şeyi yanlış zamanda yapmaktan daha düş kırıklığı yaratıcı olabilir. Bir devre uygunsuz olduğunda, onun yeniden yükselmesini bekleriz.

Herbirimiz kendi ritimlerimize sahibiz. Devreler yasası ile uyum ve ritim içinde akmayı öğreniriz.

Malcom X’in hayatı bu yasanın örneğini sunar. Hayatının en aşağı noktasında (10 yıl hapis) kaderine direnmek ve yakınmak yerine hapishaneyi kozaya dönüştürdü, çalıştı, okudu. Bu koza içinde geçirdiği başkalaşım kednisinin ve birçok insanın hayatını dönüştürmesine yol açtı ve büyük bir lider olarak ortaya çıktı. (Esneklik Yasası ile birlikte kullanmıştır)

Genel olarak hayatınızda, okul-iş vb alanlarda kolyalık ve zorluk dönemlerinizi (devrelerinizi) düşünün. Herşeyin yolunda gider göründüğü zamanlarda posa yığınları arasından kendinize yol açmaya çalıştığınız zamanları düşünün. Hayatın dairesel bir devir oldugunu idrak edersek, belirli bir güvenliğe ve zamanlama duygusuna kavuşuruz.

“Sabır kuvvettir;
Zaman ve sabırla, dut yaprağı ipek haline gelir.”
Çin Atasözü


17. SEZGİ YASASI

Artık kendi kimlik ya da deger duygumuz icin baskalarinin fikir ve kanılarına guvenmedigimiz, onlara tabii olmadigimiz zaman, ancak o zaman kendi sezgi ve bilgelik kaynagimizla temasa gecebiliriz. Hepimiz biseylere tapinma egilimindeyizdir; mesele kanı tanrısına mı yoksa kalbimizin tanrısına mı tapınacagimizdir.

Sezgi Yasası; bu dünyaya güçlü bir kimlik, merkez veya içsel yön duygusu olmadan gelenlerimiz için gerekli kaldıraç gücünü sağlayabilir. Kimlik duygusu edinebilmek için başkalarının bizimle ilgili onay, destek ve fikirlerine ihtiyaç duyarız. Başkalarının kanılarını izlemekle çok meşgul olduğumuzda, kendi sezgi duygumuzla, “kalbimizin tanrısıyla” teması yitirmek kolaydır.

Başkalarının kanılarına duyarlı olarak; onlara benlik duygumuzu onaylayacak ya da tehdit edecek gücü veririz, onların beklentilerine göre şekillenir ya da incinmeye açık hale geliri.

Başkalarının tüm kanılarına direnerek; tepki gösterir, kendi kanılarımızı “gerçek” olarak yüceltiriz. Hatta farkında olmadan insanların kendi süreçlerinin kutsallığına saygı göstermeyerek onlara tahakküm etmeye (zorla hükmetmek) kalkışabiliriz.

Kendimizi kontrol etmemiz ve dengelememiz için başkalarına danışmakta yanlış bişey yoktur. Farklı bakış açıları bize daha geniş bir perspektif sağlar. Ancak hayatımızı bir komite ile idare edemeyiz.

Sezgi Yasası bize; kanı’ları, kanı tanrısını izlediğimiz zamanları fark edip, otoriteyi (yetkiyi) kalbimizin tanrısına ve sessiz iç sesimize devretmeye başlamamızı hatırlatır. Kendi hayatımız için neyin en iyi olduğunu tayin ettiğimiz ve başkalarının da aynı şeyi yapmalarına izin verdiğimiz o yeri gözden kaçırmadan, başkalarının öğüt ve kanılarını dinleyebiliriz. O zaman; onlara bağımlı kalmadan görüşlerinden yararlanmakta özgür oluruz; eğer kanı bize uygun gelmiyorsa kolaylıkla bırakabiliriz, direnmez, görmezden gelmez, peşinden koşmayız; Tüm görüşleri kalbimizin bilgeliğine ve onayına sunarız.

“Giderek, söyleyecek daha az şeye sahip olduğumu gördüm,
sonunda sessizleştim ve dinlemeye başladım.
Sessizlikte, Tanrı’nın sesini keşfettim.”
-Soren Kierkegaard-

Nevrotik Ego Nedir?







Nevrotik ego, birey olamamanın başarısızlık duygusunu örtbas etmeye çalışarak, ele güne karşı “kendimiz” olarak sunduğumuz “kişilik” maskemizdir. Kendimizi önemli ve değerli hissetme çabasıyla dışsal değerlere ve toplumsal onaya uygun yarattığımız, kendimizi kendimizden saklayan yaldızları hızla dökülen parıltılı ve bir o kadar da zavallı maskemizdir.

Nevrotik ego korkularla dolu egodur. Korkularını gizlemek için çeşitli maskeler takar. (Maço maskesi, güçlülük maskesi, kurban maskesi, kurtarıcı maskesi, yargıç maskesi, iktidar/konum/nüfuz maskesi, önemli insan maskesi, vs.) Bu maskelerin, bu rollerin ortak özelliği, ancak ezme/ezilme ilişkisi içinde kendilerini var edebilmeleridir. Varlıkları diğer KİŞİlerin desteği sürdükçe devam eder.

Nevrotik ego bağımlıdır. Kişi bağımlılığı (anne/ baba/ eş/ sevgili/ çocuk/ arkadaş vs.), madde bağımlılığı (yemek- alkol/ reçeteli ilaç/ yasal olmayan uyuşturucu- uyarıcı vs.), aktivite bağımlılığı (iş/ seks/ görünüm/ din/ telefon/ bilgisayar/ eğlence vs)

Nevrotik ego kontrolcüdür. Dış dünyayı, başkalarını, hayatı kontrol edebileceği yanılgısı içinde kendisini ve konumunu güvende hissetme peşinde umutsuzca koşar. Mükemmeliyetçi ve erteleyicidir. Kontrol tutkunu ve takıntılıdır. Dışsal güce sahip olmak onun için en önemlidir. Bu dışsal güç para, konum, iktidar, unvan, diploma, saygın kimlik, vs olabilir.

Nevrotik egonun tek amacı vardır: Haklı olmak. Ne pahasına olursa olsun haklılık peşinde koşar, yargılar, suçlar, aşağılar. O daima haklıdır, diğerleri haksız. Eleştiriye tahammülsüzdür ve alıngandır. Fikrine katılınmamasını kendisine saldırı olarak algılar.

Nevrotik ego kibirlidir. Kibir, kişinin aşağılık kompleksini gizlediğini sandığı maskesidir.

Özetle; nevrotik egonun ilk adı korkudur, soyadı ise haklı olmaktır. Kendisini en ufak şekilde bile haklı görmesi halinde hemen şişinir, böbürlenir.

Nevrotik ego, kendisini BEN sanır. Rolleriyle özdeşleşir. Bu nedenle bir düşüncesine veya davranışına yapılan eleştiriyi kendisine yapılmış hakaret olarak algılar. Bunu gurur meselesi yapar. O çok hassas egosunun gururu çabucak kırılır ama onur ve erdem kavramlarından habersizdir. Herkesin kendisini anlamasını bekler ama o anlayıştan nasibini almamıştır. Aşırı rekabetçidir. Ufacık bir çıkar uğruna, başkalarına zarar vermekten çekinmez.

İşte ruhsal gelişim için yok edilmesi arzu edilen ego, nevrotik egodur. Nevrotik ego bizi büyümekten, gelişmekten, mutlu, huzurlu, doyumlu bir hayat sürmekten alıkoyar.

Sağlıklı Ego Nedir?

Sağlıklı ego, bizim birey olmamızı sağlayan boyutumuzdur.

Cesaret sağlıklı egonun ilk adıdır. Erdem ise soyadıdır.

Bu dünyada birey olmamızı sağlayan sağlıklı ego, bilinmeyeni keşfetmeyi sever. Yeniliklere açıktır. Hayatında yeniye daima yer vardır. Hayatını cesurca yaşar.

Sağlıklı egoya sahip birey, ilişkilerinde bağımlı değil, bağlıdır. Sevdiklerine bağlı, mesleğine bağlı, vizyonuna ve amaçlarına bağlı, hayata bağlıdır.

Sağlıklı ego vefalıdır.

Sağlıklı ego hayatının her alanında özdisipline sahiptir. Bu özdisiplin onun içsel gücünden gelir. İçsel güce sahip olduğu için dışsal güç peşinde koşmaz.

Sağlıklı ego haklılık peşinde koşmaz. Haksız olduğu durumlarda öz eleştiri yapar ve özür dilemesini bilir. Haklılık peşinde koşmaz ama hakkını aramayı ve korumayı bilir. Adalet kavramı gelişkin olduğu için gücü yetmeyen insanların haklarını aramaları ve korumaları için de elinden geleni yapar.

Sağlıklı egoya sahip birey genellikle sağduyulu seçimler yapar. İnsan ilişkilerinde sağlıklı düşündüğü, sağlıklı hissettiği, sağlıklı davrandığı için doğal olarak haklıdır… ve mutludur.

Sağlıklı ego, BEN’in hizmetinde Ben’i en harikulade şekilde ifade etmek için vardır.

Sağlıklı EGOya aklınızda kolayca kalması için Etkisel Gerçekçi Olmak hali diyorum.

Sağlıklı egoya sahip insanlara saygı duyarız. Onların görüşlerine ve adalet duygusuna güveniriz.