30 Eylül 2015 Çarşamba

KOZMİK EVLİLİK





Gerçek eşiniz çoktan belirlendi, ve gerçekleşecekler sırasına koyuldu. Bu, zaten şu anda bilmediğiniz bir bağlılık, sizin tarafınızdan realiteye koyulmuş bir olay. Kozmos ve iç güdüleriniz, hisleriniz bunu biliyor. Daha önce pek çok hayatta partner oldunuz, aslında “yeni” bir şey yok, zaten daha önce bin kere evlenmişsiniz gibi… Diğer taraf, evrimi tamamlamak için, neyi konuşup, neyi konuşmayacağını, ne zaman susacağını biliyor.

Her zaman birbirinize geri döneceksiniz veya bir şekilde karşılaşıp duracaksınız, çünkü devasa bir manyetik sizi birbirinize çekiyor. Avatar’ da dedikleri gibi “ seni gördüm”. Bu kelimeler “seni seviyorum” dan daha fazlası. “ Ruhunu gördüm” akasında çok fazla boyutlar barındırıyor.

Ruhunu, onu barındıran bütün yönleriyle seviyorum. Herşeyi, yani bütün halini. – Bu işte “ Seni Görüyorum” demek.

Birçok insan artık geleneksel evliliği çekici bulmuyor. Kalbimizde hissetmediğimiz sahte heyecanlar duyuyoruz. Bir kurum için, bir kontrata imza atıyoruz, materyalizmi, kutsallığının önüne geçmiş bir seremoniye bir sürü para ödüyoruz.



GEÇMİŞTEN GELEN Her şeyin bir vakti ve yeri var. Bir başkasının hislerini değiştiremezsiniz. Veya ortada bozuk bir şeyler varsa ve diğer taraf bunun için savaşmıyorsa, hiçbir şeyi değiştiremezsiniz. Tango için iki kişi yapılır..

Bu sevenlerin dansı…

Kendi dünyalarını çekip çevirecek güce sahip olmayanlar (kendilerine bağımlı olmayalar) asla size kendilerini adayamazlar. Eski ilişkilerinizin yolculuğunda, kim olmanız gerektiğini, parlamak, çiçek açmak, kendi güçlü dünyanızda ayakta durmak ve zorluklara meydan okumak için neye ihtiyaç duyduğunuzu öğrendiğiniz.

Karakterinizin ve egonuzun çeşitli özelliklerini öğrendiniz. Nasıl güçlü bir insan olacağınızı ve gerçeklik üzerine kurulmuş bir bağlılıkta yolladığınız titreşimlerle, gelecekteki partnerinizi nasıl güçlü ve dayanlıklı yapabileceğinizi öğrendiniz. İşte bu, karşı tarafı zayıf değil güçlendiren bir sevginin şekli.



YANSIMANIZ- KENDİNLE KARŞILAŞMA

Kendi ruhuna sadık, başından beri ayaklarının üzerinde duran, kendi acılarını çözümleyen, kendini iyileştiren ve bu durumların hepsinden çıkmak için gereken gücü bulan birini bulduğunuz zaman… İşte anca onlar, size kendini vadedebilir.

Kalbinden gelen bağlantıyı koparmamış, kendini seven bir eş bulduğunuz zaman, artık korku bazlı ilişkiler yaşamayacaksınız.

Mesela, partneriniz bir odada yirmi tane güzel insanla beraber olabilir, veya dünyayı siz yokken gezebilirler. Onun binlerce arkadaşı olmasına gönül rahatlığıyla izin verebilirsiniz, ve içinizde sadece “ huzur ve güven” hissi olur, çünkü bağlılığın kalpten geldiğini bilirsiniz.

Bu kutsal bir bağ. İkinizde dingin ve sakinsiniz- bu KORKU bazlı bir ilişki değil. Kendi yolculuğunuza çıkabilirsiniz, kendi yolunuza gidebilirsiniz, ama yine de… Sevdiğinizin yolunun sizinkine yakın olduğunu bilirsiniz. Bu noktada arkanıza yaslanın ve nefes alın. Partnerinizle huzurunuz olduğunda, bunun ona güvenebildiğiniz için olduğunu bilirsiniz. Ve kendinize güvenebileceğinizi bilirsiniz.



GERÇEK BİR KALP BAĞI OLMAYAN EVLİLİKLER

Bir çok geleneksel evlilik “ boşanmayla” sonuçlanıyor, çünkü gerçek bir kalp bağına dayanmıyor. Gerçek bir ruh yolculuğuna dayanmıyor. Onlar daha çok sosyal standartlar gibi dış faktörlere dayanıyor. Para, güvence ve biri için kendini bir tamamlanmış gibi hissettiren şeyler insanların evliliğe aceleyle atlamasını sağlıyor.

Bu birini yeterince sevmiyorken, kendini adadığın, onu gerçekten sevdiğini ispatlama oyunu gibi bir şey değil mi?

Neden kendi sevgimizin gerçek olduğuna dair ispat ararız? Bu bakan herkese karşı çok bariz bir şekilde ortada olmalı.

Çoğu insan kendini sevme ve sınırlarının içinde nasıl güvende hissedeceğiyle ilgili sıkıntılar yaşar. Kendine kulak verip, dikkat edebildiğin zaman, sevgi ve tamamlanma gibi ruhuna iyi gelen şeylerle ruhunu beslediğin zaman: Sevgiyi dışarıda bulmana gerek kalmaz. O her zaman içinde yaşıyor olacaktır.



KARANLIK, SEVGİNİN IŞIĞINDA ÇÖZÜLÜR

Kalbin enerjisi, aslında zihninkinden daha güçlüdür. Ama biz hakettiği krediyi ona çok nadiren veririz.

Kozmik bir evlilikte, kalbin derinliklerinde gizlenen bütün karanlık yerler ve “görülmemişler”, sevginin ışığında ortaya çıkacaktır. Karanlık, “sevginin” yüksekliklerinde her zaman zayıflayacaktır. Sevgi en güçlü titreşimdir. Karanlık ise ondan daha düşük bir titreşimdir.

Eğer biri sizi gerçekten severse, neleri değiştirebildiğinizi size göstermek için, bütün görülemeyen yüzeyleri meydana çıkacaktır. Sadece nefes alın, yürüyün, şarkı söyleyin dans edin, ağlayın ve “olmasına” izin verin. Korkularınızı ve güvensizliklerinizi yargılamayın.

Gerçekten “teşekkürler” ve “seni görüyorum” diyebildiğiniz zaman, içimizdeki gerçek transformasyonu tamamlayabilmişiz demektir. Sevdiğinizin, bu acının sebebi olduğunu düşünmeyin. Olaya farklı bakın. Sevdiğiniz, sizi kendinizin bütün yönlerini görebileceğiniz aynayı tutuyor ve kendinizi iyileştirmenizi istiyor. Bazen bakmak istemeyiz, ama büyümenin tek yolu bu.

Kaynak: Spirit Science

“Bedenimin verdiği mesajları sevgiyle dinliyorum” Düşünce Gücüyle Tedavi / Louise Hay








Düşünce Gücüyle Tedavi / Louise Hay

“Bedenimin verdiği mesajları sevgiyle dinliyorum”

Hayatta herşeyin olduğu gibi, beden de içsel düşünce ve inançlarımızın bir aynasıdır. Dinlemesini bilirsek bedenimiz daima bizimle konuşur. Bedenimizin her hücresi, düşündüğünüz her düşünceye, söylediğiniz her söze karşılık verir.

Sürekli düşündüğünüz ve söylediğiniz şeyler, beden yapınızı, şeklini, sağlığını ve hastalığı oluşturur. Asık görünüşlü bir surata sahip kişi, bu görünüşünü sevecen ve mutlu düşüncelerle oluşturmamıştır. Yaşlı insanların yüz ve bedenleri açık bir biçimde hayat boyu sürdürdükleri düşünce kalıplarını yansıtır. Siz yaşlandığınızda nasıl görüneceksiniz?

Bu bölümde bedende hastalık yaratan Olası Düşünce Kalıplarını ve sağlık yaratmakta kullanacağımız Yeni Düşünce Modellerini ve Olumlu ifadelerini göreceksiniz.
Her hastalığın zihinsel nedeni herkes için yüzde yüz geçerli değil elbette. Ama hastalığın nedenlerini araştırmaya başladığımız için bir başlangıç noktasını veriyor.

BAŞ, bizi temsil ediyor. Dünyaya gösterdiğimiz şey. Genellikle başımızla tanınırız. Baş bölgesinde bir sorunumuz varsa bu, genellikle “bizde” çok yanlış bir şey olduğu duygusunu taşıdığımız anlamına gelir.

Olumlaması “Barış, sevgi, haz, gevşeme, rahatlık. Hayatın akışına kendimi bırakıyor ve hayatın içinde kolaylıkla gelişiyorum“

SAÇ, dayanıklılığı temsil ediyor. Gergin ve korku dolu olduğumuzda, sıklıkla omuz kaslarında başlayan katılaşma başımızın tepesine, hatta göz çevresine kadar yayılır. Saç, saç kökleriyle beslenir. Kafa derimizde gerginlik olduğunda, sıkılmaktan dolayı saç nefes alamaz. Ölür ve dökülür. Gerginlik sürüyorsa, kafa derisi gevşeyemez. Saç kökleri sıkıştığı için yeni saç büyüyemez ve sonuç; kellik.

Gerginlik güçlü olmamaktır. Gerginlik zayıflıktır. Gerçekten güvenli ve güçlü olmak demek, sakin, dengeli ve huzurlu olabilmektir. Bedenlerimizi daha çok gevşetmeliyiz, baş derimizi de.

Şimdi deneyin. Baş derinize gevşemesini söyleyin ve bir farklılık hissedip hissetmediğinizi gözleyin. Eğer gevşediğini hissediyorsanız bu egzersizi sıkça yapmanızı öneririm.

KULAKLAR, işitme kapasitesini temsil ediyor. Eğer kulaklarınızda sorununuz varsa, genellikle işitmek istemediğiniz bir şeylerin olup bittiği anlamına gelir. Kulak ağrısı işittiğiniz bir şeyden kızgınlık duyduğunuzun göstergesidir.

Kulak ağrıları çocuklarda çok yaygın. Çocuklar, genellikle evlerinde işitmek istemedikleri şeyleri duymak zorunda kalıyorlar. Çoğu ailede çocuğun kızgınlığını ifade etmesine izin verilmez. Çocuk olayları değiştirme gücüne sahip olmamasının tepkisini, kulak ağrısı yaratarak gösterir.

Sağırlık, birlikte yaşamak zorunda olduğunuz bir kişiyi dinlemeye katlanamamanın göstergesidir. Dikkat edin, çiftlerden birinde sağırlık sorunu varsa, diğeri sürekli konuşur, konuşur, konuşur.

Yeni Düşünce Modeli: ”Tanrıyı dinliyorum. Hayatın coşkusunu işitiyorum. Hayatın bir parçasıyım. Sevgiyle dinliyorum“

GÖZLER, görme kapasitesini temsil ediyor. Göz sorunları, görmek istemediğimiz bir şeyler olduğu anlamına geliyor. Kendimizle ya da hayatla ilgili; geçmişle, şimdiyle ya da gelecekle ilgili görmek istemediğimiz şeyler.

Bir çok insan gözlük takmaya başlamalarından 1-2 yıl öncesine dönüp görmek istemedikleri şeylerle yüz yüze gelmeyi kabul ettiklerinde, gözlerinde gözlük takmalarına gerek kalmayacak kadar iyileşme görüldü.

Şu anda olanları görmezden mi geliyorsunuz? Ne ile yüzleşmek istemiyorsunuz? Şu andan mı, yoksa gelecekten mi korkuyorsunuz? Eğer gerçekleri net bir şekilde görebilseydiniz, şu anda görmediğiniz neleri görüyor olacaktınız? Kendinize ne yaptığınızı görebiliyor musunuz?

Bakın, kendimize sormamız gereken ilginç sorular var, değil mi?

Yeni Düşünce Modeli: “Özgürüm. Özgürce ileriye doğru bakıyorum. Çünkü hayat sonsuzdur ve mutluluklarla doludur. Sevecen gözlerle bakıyorum. Kimse bana asla zarar veremez“

BAŞ AĞRILARI, kendimizi yanlış, geçersiz, değersiz görmekten kaynaklanıyor. Bir daha başınız ağrıdığında, kendinizi hangi konuda hatalı bularak yargıladığınıza dikkat edin. Kendinizi affedin. Baş ağrınızın geçtiğini göreceksiniz.

BOĞAZ, “istediğimiz şeyi söyleyebilme” ve “kendimizi ifade etme” yeteneğini temsil ediyor. Boğazla ilgili sorunlar, bunları yapmaktan korkmak, hakkımızı aramaktan çekinmek, “ben buyum” demek cesaretini gösterememekten kaynaklanıyor.

Kızgınlık, boğaz ağrılarının sebebidir. Eğer soğuk algınlığı da varsa zihinsel karışıklık yaşıyoruz demektir. LARENJİT, konuşamayacak kadar öfkeli olmak demek.

Boğaz ayrıca bedendeki yaratıcı akışı da temsil ediyor. Yaratıcılığımızı ifade ettiğimiz bu bölgede, yaratıcılığımız engellendiğinde, boğazla ilgili sorunlarımız olur. Hepimiz tüm hayatlarını başkaları için yaşayan bir çok insan tanıyoruz. Kendi istediklerini hiç yapamayan, sürekli anne-baba-eş-sevgili-patronların istekleri ve beklentileri doğrultusunda yaşayan ne çok insan var. BADEMCİK ve TİROİD sorunları, kendi isteklerinizi gerçekleştirememekten kaynaklanan, engellenmiş yaratıcılığın sonucu oluyor.

Boğazdaki enerji merkezi, yani beşinci çakra, bedende değişimin olduğu yerdir. Değişime karşı koyduğumuzda, değişimin tam ortasında ya da değişmeye çalıştığımızda, genellikle boğazımızda etkinlik artar. Öksürdüğümüzde ya da biri öksürdüğünde dikkat edin. Ne konuşuluyordu? Neye tepki gösteriyoruz? Direnç ve inatçılık mı, yoksa değişim süreci içinde miyiz? Grup çalışmalarımda öksürmeyi, kendini keşfetmede bir araç olarak kullanırım. Birisi öksürdüğünde, elini boğazına götürmesini ve yüksek sesle “Değişmeye Hazırım” ya da “Değişiyorum” demesini söylerim.

Yeni Düşünce Modeli: “Düşüncelerimi, hissettiklerimi, isteklerimi rahatlıkla ve özgürce dile getirebiliyorum. Yaratıcıyım. Sevgiyle konuşuyorum“

KOLLAR, hayat deneyimlerini kucaklama kapasitesini ve yeteneğini simgeler. Kolların dirsekten yukarısı kapasitemizle, dirsek altı bölümü yeteneklerimizle ilgilidir. Duygu birikintilerimizi eklem yerlerinde depolarız ve dirsekler yön değiştirmede esnekliğimizi simgeler. Hayatınıza yeni bir yön verme konusunda esnek misiniz? yoksa eski duygu birikimleriniz sizi aynı noktada mı tutuyor?

ELLER, yakalar, tutar, kavrar. Bir şeylerin parmaklarımızın arasından akıp gitmesine izin veririz. Bazen gerektiğinden fazla tutarız. Açık elli, sıkı elli, el becerili, yumruk sıkan, yumuşak elli oluruz. Elden veririz, el veririz, elde edemeyiz, elinin hakkını veririz. El ele veririz, avucumuzun içine alırız, elimizden gelmez. Eli maşalıdır, eli uğurlu gelir veya ele avuca sığmaz.

Eller yumuşak olabilir veya parmak boğumları çok fazla evhamlı ya da katı düşünceli olmaktan dolayı sert ve yumru yumru olabilir. Elleri sıkmak korkudan kaynakların; kaybetme korkusu, asla yetmeyeceği korkusu, bırakırsan gider korkusu.

Bir ilişkiye sıkı sıkıya yapışmak, eşin arkaya bakmadan kaçmasına yol açar. Sıkılmış yumruklar yeni bir şeyi tutamazlar. Elleri bileklerden rahatça sallamak, insana rahatlık ve açıklık duygusu verir. Size ait olan şey, sizden alınamaz. Rahat olun.

Yeni Düşünce Modeli : “Tüm düşüncelere sevgiyle ve kolaylıkla uyum sağlıyorum”

SIRT, destek sistemimizi temsil eder. Sırt sorunları genellikle yeterince destek görmediğimizin ifadesidir. Sıklıkla bizi işimizin, ailemizin, eşimizin desteklediğini düşünürüz. Gerçekte, tümüyle Evren ve Hayatın kendisi tarafından destekleniyoruz.

Üst sırt ağrıları, duygusal destek yoksunluğunun hissedilişidir. Kocam-karım-sevgilim-arkadaşım-patronum beni anlamıyor ve desteklemiyor.

Orta kısım suçluluk duygusuyla ilgili. Geçmişimizde arkamızda kalan bir şey. Arkanızda ne bıraktığınızı görmekten mi korkuyorsunuz ya da arkada bıraktığınız bir şeyi mi gizliyorsunuz? Sırtınızdan hançerlenmiş gibi mi hissediyorsunuz? Gerçekten “bitip tükendiğinizi” mi hissediyorsunuz? Ekonomik sorunlarınızla bir çıkmaz içindesiniz? Ya da ekonomik endişeleriniz çok mu fazla? Bu durumda, alt sırt bölgenizde sorunlarınız olacaktır. Parasızlık ya da parasal korku bunu yaratacaktır. Miktarın hiç önemi yoktur.

Çoğumuz hayatımızda en önemli şeyin para olduğunu düşünürüz. Onsuz yaşanamaz. Bu doğru değildir. Paradan çok daha önemli, onsuz yaşayamayacağımız bir şey var. O nedir? Nefesimiz.

Nefesimiz hayattaki en değerli şey. Ama nefes verdiğimizde, bir sonraki nefesi almak için havanın orada olacağından zerre kadar şüphe etmeyiz. Bir nefes daha alamazsak, üç dakika dayanamayız. Bizi yaratan GÜÇ, hayatımız boyunca yetecek nefesi bize verdiğine göre, neden tüm diğer ihtiyaçlarımızın da karşılanacağına güvenemiyoruz?

Yeni Düşünce Modeli: “Hayat beni destekliyor. Evrene güveniyorum. Sevgi ve güveni özgürce veriyorum“

MİDE, tüm yeni düşünce ve deneyimlerimizi hazmeder. Mideniz neyi alıyor, neyi almıyor? Hazmedemediğimiz şey ne? Mide sorunları, yeniliklere kolaylıkla adapte olamadığımızın göstergesi. Korkuyoruz.

Çoğumuz uçakla yolculuğun yaygınlaşmaya başladığı ilk dönemleri hatırlıyordur. Kocaman metal bir kuşun içine girip, güvenli bir şekilde yolculuk edeceğimizi düşünmek oldukça zordu. Her koltukta kusma torbaları vardı ve çoğumuz torbaları kullanıyorduk. Şimdi aradan geçen yıllardan sonra torbalar hala var. Ama çok ender kullanılıyorlar. Uçma fikrini hazmettik artık.

Yeni Düşünce Modeli: “Yeni düşünceleri kolaylıkla özümlüyorum. Hayat benimle uyum içinde. Hiçbir şey bana rahatsızlık veremez. Dinginim“

BACAKLARIMIZ, hayatta bizi ileriye doğru götürüyor. Bacaklardaki sorunlar, öne adım atma korkusu ya da bir yolda ilerlemekteki kararsızlığımızın göstergesi. Ayaklarımızla koşarız, ayağımız geri geri gider, ayağımız sürünür. Bir şeyleri yapmak istemediğimiz zamanlar, bacaklarımızda küçük sorunlar yaratırız. VARİS DAMARLARI nefret ettiğimiz bir yerde veya iş de olduğumuzu gösterir. Damarlar zevki taşıma yeteneklerini kaybederler. Siz istediğiniz doğrultu da mı ilerliyorsunuz?

AYAKLARIMIZ, kendimiz ve hayat hakkındaki anlayışımızla ilgilidir. Geçmişle, şimdiyle ve gelecekle. Çoğu yaşlı insan yürümekte zorluk çeker. Hayat anlayışları geçerliliğini yitirmiştir ve gidecek bir yerleri kalmamış gibidir. Küçük çocukların hoplayıp, zıplayıp, dans eden ayakları vardır. Yaşlı insanlar hareket etmekten korkarcasına durdukları yerde bile sallanırlar.

Yeni Düşünce Modeli: “Gerçek benim desteğim. İleriye doğru zevkle adım atıyorum. Spiritüel anlayışa sahibim“

CİLDİMİZ, bireyselliğimizin ifadesidir. Cilt sorunları genellikle bireyselliğimizin bir şekilde tehdit edilmesinden kaynaklanır. Başkalarının üzerimizde gücü olduğu duygusuna kapılırız. Cilt sorunlarından kurtulmanın en iyi yollarından biri, günde yüzlerce defa “kendimi onaylıyorum” demektir. Gücünüze tekrar sahip çıkın.

Yeni Düşünce Modeli: “Olumlu yollarla dikkat çekiyorum. Güvenliyim. Kimse bireyselliğimi tehdit edemez. Huzurluyum. Dünya güvenli ve dostça. Tüm kızgınlık ve öfkelerimden kendimi özgür kılıyorum. İhtiyacım olan şeyler bir şekilde karşılanacaktır. Suçluluk duymadan iyi olan her şeyi kabul ediyorum. Küçük mutluluklardan yararlanmasını biliyorum“

KAZALAR, kaza değildir. Her şeyi olduğu gibi kazaları da biz yaratırız. Tabii ki, “bir kaza geçirmek istiyorum” demeyiz. Ama düşünce kalıplarımızla kazaları kendimize çekeriz. Bazıları “sakardır”, kazalar her yerde onları bulur, bazılarının ise hayat boyu başlarına birşey gelmez.

Kazalar kızgınlık ifadesidir. Birikmiş öfkedir. Kazalar ayrıca otoriteye karşı çıkma arzusudur. O kadar kızarız ki birisine vurmak isteriz, ama birisi bize vurur (çarpar). Kendimize kızdığımızda, suçluluk duyduğumuzda, kendimizi cezalandırma ihtiyacı duyduğumuzda , kaza bu işlevi görür.

Kazada bizim hiç suçumuz yokmuş gibi görünebilir, kaderin talihsiz bir kurbanıyızdır. Kaza, başkalarından ilgi ve şefkat görmemizi sağlar. Birileri bize bakar, yaralarımızı iyileştirir. Bazen yatakta uzun süre istirahat etmek zorunda kalırız. Ve ağrılarımız olur. Ağrılarımızın bedenimizde oluştuğu yerler, hayatımızın hangi alanında kendimizi suçlu hissettiğimiz konusunda bize ipucu verir. Bedensel hasarın boyutu, ne kadar ağır cezalandırılmak istediğimizi ve mahkumiyetimizin süresini gösterir.

ASTIM, Kendin için nefes almayı hak etmeme duygusu. Astımlı çocuklar aşırı duyarlılığa sahip oluyorlar. Çevrelerinde tüm olan bitenlerden kendilerini sorumlu hissediyor ve suçluluk duyuyorlar. Kendilerini “değersiz” ve bu yüzden de suçlu hissederek, kendilerini cezalandırma ihtiyacındalar. Coğrafı değişiklikler bazen astım için yararlı oluyor, özellikle aileden uzaktaysa.

Genellikle astımlı çocuklar büyüdükçe hastalıklarını “yeniyorlar”. Yani ev ortamından okula giderek, evlenerek ya da yanlız yaşamaya başladıklarında, hastalık geçiyor. Ama hayatlarının bir döneminde, çocukluk dönemlerini hatırlatan bir deneyim yaşarlarsa bir astım nöbetine yakalanıyorlar. Böyle bir durumda, tepki gösterdikleri şey, o anda olanlar değil, çocukluklarında yaşadıkları bir şeyle duygu bağlantısı kurmaları oluyor.

YARALAR, YANIKLAR, KESİKLER, ATEŞLENME, ŞİŞME, KABARMA, KAŞINMA kızgınlığın bedendeki ifadesi oluyor. Ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım, kızgınlık ifade edilmenin bir yolunu bulur. Birikmiş öfke patlamaması için içimizden çıkmalıdır. Öfkemizle dünyamıza zarar vereceğimizden korkarız. Ama kızgınlık kolaylıkla “şu konuda kızgınlık duyuyorum” diye ifade edilebilir. Tabii bu sözleri patronumuza her zaman söyleyemeyiz ama yastığı yumruklayabilir, arabada avazımız çıktığı kadar bağırabilir veya tenis oynayabiliriz. Bunlar, kızgınlığı fiziksel olarak ifade etmenin zararsız yollarıdır.

Spiritüel insanlar genellikle kızmamaları gerektiğini sanırlar. Evet hepimiz duygularımız için başkalarını suçlamayacağımız noktaya gelmeye çalışıyoruz. Ama o noktaya erişinceye kadar, an içinde ne hissettiğimizi olduğu gibi kabul etmek daha sağlıklı.

ŞİŞMANLIK, Korunma ihtiyacını temsil eder. İncinmelerden, eleştiriden, tacizden, cinsel sömürüden korunmaya ihtiyaç duyarız. Yani genelde hayattan ya da bazı konulardan korkarız. Siz seçiminizi yapın.

Ben şişman bir insan değilim. Ama yıllar boyu, kendimi güvende hissetmediğim dönemlerde birkaç kilo aldığımı farkettim. Tehlike gittiğinde, kilolar da kendiliğinden gidiyordu. Kilolarla savaşmak zaman ve enerji ziyanıdır. Rejimi bıraktığınız anda kilolar tekrar geri geliyor. Kendinizi sevmek ve onaylamak, yaşam sürecine güvenmek, aklınızın gücünü bilmekten gelen güvencede olma duygusu, bence en iyi rejim. Olumlu düşünenlerin rejimini yapın, kilolarınız kendiliğinden kaybolacaktır.

Birçok anne, baba sorun ne olursa olsun, bebeğin ağzına yiyeceği dayıyor. Bu bebekler büyüdüklerinde bir sorunları olduğu zaman “ne istediğimi bilmiyorum” diyerek buzdolabının kapısını açıyor.

AĞRI, Her türlüsü bir suçluluk duygusunun belirtisi. Suçluluk duygusu daima ceza arar, ceza da ağrıyı yaratır. Kronik ağrılar, kronik suçluluk duygusundan kaynaklanır. Bu duygular o kadar derinlere gömülmüştür ki, çoğunlukla farkında bile olmayız. Suçluluk duymak, tümüyle faydasız bir duygu. Ne kimsenin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar, ne de durumu değiştirir.

KASILMA, TUTULMA, Zihindeki tutukluğun ifadesi. Korku, bildiğimiz eski yollara yapışıp kalmamıza neden oluyor, esnek olmakta zorlanıyoruz. Eğer birşeyi yapmanın sadece “tek yolu” olduğuna inanıyorsak, genellikle bir yerimiz tutulur. Daima başka yollarda vardır.

Beden ile ilgili çalışabileceğiniz bir olumlama

Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada her şey mükemmel, bütün ve tam.

Bedenime iyi bir arkadaşım olarak bakıyorum.

Bedenimin her hücresi kutsal zekaya sahip.

Bana ne söylediğini dinliyor ve önerilerinin geçerli olduğunu biliyorum.

Daima güvendeyim ve tanrısal olarak korunuyor ve yönlendiriliyorum.

Sağlıklı ve özgür olmayı seçiyorum.

Dünyamda herşey iyi ve güzel.

Düşünce Gücüyle Tedavi / Louise Hay

Düşünce Gücüyle Tedavi – Louise Hay









Değişmeye‬ istekliyim.” Bu olumlu ifadeyi sık sık söyleyin.
“Değişmeye istekliyim.
Değişmeye istekliyim.”
Bu sözcükleri söylerken boğazınıza dokunun. ‪Boğaz‬, bedende değişimlerin oluştuğu ‪enerji‬ merkezidir.
Boğazınıza dokunarak değişim sürecinde olduğunuzu onaylıyorsunuz. Hayatınızda değişiklikler olmaya başladığında, bu değişikliklerin oluşmasına izin verin.
Şuna özellikle dikkat edin: Değişime en direndiğiniz şeyler, değiştirmeye EN ÇOK İHTİYACINIZ olan şeylerdir.
“Değişmeye istekliyim.”
‪Evrensel‬ Akıl düşüncelerinize ve kullandığınız sözcüklere daima yanıt verir. Değişmeye istekli olduğunuzu söyledikçe, yaşamınızdaki şeyler kesinlikle değişmeye başlayacaktır
Sonunda değişmeyi istemeye karar verdik ve kendimiz için en uygun yöntemleri kullanacağız. Kendi üzerimde ve başkalarında kullandığım bir yöntemi sizinle paylaşmak istiyorum.
Önce bir ‪aynanın‬ önünde kendinize “Değişmeyi İstiyorum” deyin. Nasıl hissettiğinize dikkat edin.
Eğer bir ‪direnç‬ gösteriyorsanız ya da değişmek istemiyorsanız, kendinize neden diye sorun. Hangi eski inanca sarılıyorsunuz?
Sakın kendinizi suçlamayın, sadece ne olduğuna dikkat edin. O inancınızın size birçok sorun yarattığına bahse girerim.
O inancın nereden geldiğini merak ediyorum. Siz biliyor musunuz?
Nereden geldiğini bilsek de, bilmesek de, şimdi onun çözülmesine çalışalım.
Tekrar aynaya gidin, gözlerinize derinlemesine bakın, boğazınıza dokunun ve yüksek sesle on kez şu sözleri söyleyin:
“Tüm direncimi yenmeye istekliyim.”
Ayna çalışması çok etkili oluyor. Çocukluğumuzda aldığımız olumsuz mesajlar ya gözlerimizin içine bakılarak ya da bize suçlayıcı parmak uzatılarak verildi.
Bugün çoğumuz aynaya bakınca kendimiz hakkında olumsuz bir özellik görüyoruz.
Ya görünüşümüzü beğenmiyoruz ya da bir şey için kendimizi suçluyoruz.
Aynada gözlerinizin içine bakmak ve kendinizle ilgili olumlu bir açıklamada bulunmak, bana göre, olumlu düşünce ifadeleriyle sonuca ulaşmak için en çabuk yol.

22 Eylül 2015 Salı

Odak Güncelleme . . .

Hayatımın tümü bana neşe ve ihtişam içinde gelir. Ihtiyacim olan kaynaklar ve cevaplar yolumun üzerinde kolaylıkla alabilmem için sunulmuş durumdadır. Her sorum cevaplanır. Her ihtiyacım kaynak tarafından karşılanır. Kaynak sonsuzdur.Sınırsız Kaynakla donatılmış olduğumu biliyorum ve kabul ediyorum. Kutsal sevgi ile korunuyorum güvendeyim. Teşekkür ediyorum

Affetmek Özgürleşmektir . . .BAĞIŞLAMA KARARNAMESİ . . .





BİR DENEYİMİ YÜZDE YÜZ SİSTEMİNİZDEN SİLMEK İÇİN ONU TÜM KALBİNİZ İLE AFFETMENİZ YA DA BAŞKA BİR DEĞİŞLE SERBEST BIRAKMANIZ GEREKİR ..

Bağışlama Kararnamesi Karar Verdikten Sonra Günde İki Defa Tekrar Edilmelidir

Bilinçli yada bilinçsiz , Bu yaşam da ya da diğer yaşam da ,Bu evren düzlem ve ya var olma seviyesinde ya da bir başkasında



Beni inciten veya bana zarar veren herkesi bağışlıyorum onlara affı sunuyorum



Bilinçli yada bilinçsiz , Bu yaşam da ya da diğer yaşam da ,Bu evren düzlem ve ya var olma seviyesinde ya da bir başkasında



İncittiğim zarar verdiğim herşey için af diliyorum affı istiyorum



Bilinçli yada bilinçsiz , Bu yaşam da ya da diğer yaşam da ,Bu evren düzlem ve ya var olma seviyesinde ya da bir başkasında



İncittiğim zarar verdiğim herşey için kendimi affediyorum .Affı kabul ediyorum



Özgürüm .Tüm zincirler ve kısıtlamalar yakamdan düşsün .Bir usta olarak tüm gücümle duruyorum Diana Copper SAYFA 237

19 Eylül 2015 Cumartesi

Eylül 2015 İstanbul Seminer "Her şey Sen'de Başlar" - Hayat Ağacı Terapisi










Gemilerin yandıysa yapılacak iki şey vardır. Ya esir düşersin, ya olduğun kara parçasını fethedersin. Küllerinden yeniden doğmak özel bir yetenek gerektirmez. Mecbur olduğun zaman yapabiliyorsan her zaman yaparsın. Zümrüd-ü Anka olmasan da olur... Gücüne İnan Yeter...

Güneş Mine Güleş










Bütün her şey, her terapide içeride başlar ve eğer temizlenirse orada temizlenebilir.

Bilgisayarda sildiğini sandığın dosya geri dönüşüm kutusuna düşer. Yani sadece göz önünden kaybolur ama hala oradadır.

Göz önünden kaybetmek ve tam olarak içinden çıkarmamak, bildiğiniz gibi bilinçaltını bilince çıkarmadıkça kader olarak karşına çıkacaktır.




Şimdi, tüm hikayeden özgürleşmeye, Yeni'den başlamaya hazır mısın?











İlkel kayıtların tutulduğu ve ilk öğretilerin olduğu bebeklik döneminden beri beden hafızasının oluşmaya başladığını,
Doğduğumuz andan itibaren tüm travmaların (acı, keder, vicdan azabı, suçluluk duygusu, öfke, nefret... gibi duyguların) bedenimizde ve omurgamızda kayıtlı olduğunu,
Korku, endişe, heyecan, öfke gibi tüm negatif duyguların bedenimizde blokajlara yol açıp, tıkadığını,
Tüm yaşamımız boyunca kendimizle ve başkalarıyla kurduğumuz bütün ilişkilerin beden hafızasında kayıtlı olduğunu,
Ve en önemlisi, Hayatınızı kabusa çeviren, farkında olduğunuz yada olmadığınız tüm travmalarınızı, ruhsal ve bedensel rahatsızlıklarınızı "Hayat Ağacı Terapisi" ile düzelebileceğini...
Biliyor muydunuz?

Niye Hayat Ağacı Terapisi?

Çünkü, Omurga hayat demektir ve omurganızda hayatınıza dair bir çok bilgi kayıtlıdır.
Çünkü, Omurganızda kendinizi taşıyorsunuz...

Hayat Ağacı Terapisi ile;

Kişilerin beden, aura, çakra ve ruhsal, duygusal, zihinsel ve fiziksel alanları bir nevi psişik okumalarla taranmakta, ayrıca ilgili sorunun, geçmiş – gelecek ve şimdideki sorunlarından sıyrılarak, yeni bir farkındalık bilinci oluşturması, özellikle kas ve iskelet sistemindeki tüm blokajlardan temizlenmesi, tabiri caizse yeniden doğması amaçlanır.

Törensel içeriği ve farklı teknikleri ile vücudun ihtiyacı olan dengeyi ve şifayı sağlamada çok etkin bir yöntemdir.
Bedensel ve ruhsal rahatsızlıkları olanlar,
Kendini türlü mazeretlerle erteleyenler,
Aşk acısı çekenler, özlem - hasret - hüsran - nefret ve öfke duygusu, vicdan azabı vb duyguları taşıyıp bunlardan kurtulamayanlar için muhteşem bir deneyim ve çözüm...










Spiritüel Terapist Güneş Mine Güleş "Hayat Ağacı Terapisi" ile insan bedenine ve ruhuna bütünsel yaklaşır. Hem fiziksel, hem zihinsel, hem de enerjisel iyileşme sağlar.

GÜNLER, HAFTALAR SÜREN SEANSLARA SON!..

Yaşınız, işiniz, sıkıntınız her ne olursa olsun, BİZZ'i hemen arayın, Güneş Mine Güleş ile "Hayat Ağacı Terapisi"ni deneyimleyin, hayatınızdaki farkı görün ve yaşayın...

SİZ HALA DENEYİMLEMEDİNİZ Mİ?

Detay bilgi ve randevu için lütfen arayınız.

Tel: 0216 3681450 Gsm: 0532 3522545



İstanbul etkinlikleri İçin


Bağdat Caddesi Noter Sk. Biçener Apt.
No:19 Kat:5 D:16
Şaşkınbakkal - Kadıköy / İstanbul
Tel: (0 216) 368 14 50 Gsm: (0 532) 352 25 45




16 Eylül 2015 Çarşamba

HER KADIN BİLMELİ- Maya Angelou










bir kadın hiç istemese ihtiyacı olmasa bile istediğinde evden ayrılıp, kendine ev kiralayacak kadar paraya sahip olmalı



bir kadın giyecek mükemmel bir şeye sahip olmalı ki patronu ya da hayallerinin aşkı bir saat içinde onu görmek isteyebilir



bir kadın dönüp baktığında hoşnut olduğu bir gençliğe sahip olmalı



bir kadın yaşlandığında yeniden anlatmayı dört gözle bekleyeceği yeterince ilginç bir geçmişe sahip olmalı



bir kadın bir tornavida setine, bir kablosuz matkaba ve bir siyah dantelli sütyene sahip olmalı



bir kadın onu her zaman güldüren ve onun ağlamasına izin veren bir arkadaşa sahip olmalı



bir kadın daha önce ailesinde kimseye ait olmayan iyi bir mobilyaya sahip olmalı



bir kadın misafirlerini şereflendirecek sekiz eş tabak, ayaklı şarap kadehi ve yemek tarifine sahip olmalı



bir kadın kaderini kontrol edebileceği duygusuna sahip olmalı



her kadın kendini kaybetmeden aşık olmayı bilmeli



her kadın bir işi bırakmayı, bir sevgiliden ayrılmayı ve arkadaşlığa zarar vermeden arkadaşına karşı durmayı bilmeli



her kadın ne zaman daha fazla deneyeceğini ve ne zaman yoluna devam edeceğini bilmeli



her kadın baldırlarının uzunluğunu, kalçalarının genişliğini ya da ailesinin doğasını değiştiremeyeceğini bilmeli



her kadın bilmeli ki çocukluğu mükemmel geçmemiş olabilir ama o bitti



her kadın aşk ya da daha başka şeyler için ne yapıp ne yapmayacağını bilmeli



her kadın sevmese de nasıl yalnız yaşanacağını bilmeli



her kadın kime güvenebileceğini, kime güvenemeyeceğini ve bunun kişisel olarak algılanmaması gerektiğini bilmeli



her kadın ruhu yatıştırılmaya ihtiyaç duyduğunda nereye gideceğini bilmeli (en iyi arkadaşının mutfak masası ya da ormanda büyüleyici bir otel)



her kadın bir günde, bir ayda, bir yılda ne başarabileceğini, ne başaramayacağını bilmeli



maya angelou

Basamaklar... Herman Hesse







Her goncanın soluşu ve gençliğin yaşlılığa dönüşmesi gibi,

zaman içinde hayatın her devresi çiçeklenir.

Her ermişlik ve erdemin kendi zamanı vardır

ve hiçbiri sonsuza dek süremez.

Yürek her zaman yolculuğa

ve yeniden başlamaya hazır olmalı.

Hayat her çağırdığında, yürek,

kimseye yakınmadan,

yeni başlangıçlar için kendine cesaret verebilmelidir.

Ve her başlangıç içinde bir sihir bulundurur.

Bu sihir bizi korur ve yaşamamıza devam etmemize yardım eder.

Hafiflikle, basamak basamak geçmeliyiz her yolu.

Hiç kimseye anayurt gibi bağlanmadan.

Dünyanın ruhu bizi bağlamak ya da sınırlamak istemiyor,

bizi basamak basamak genişletmek

ve yükseltmek istiyor.

Hayatın bir evresine alıştığımız anda,

alışkanlığın getirdiği duygu bizi hapseder, bize acı verir.

Sadece yolculuk etmeye hazır olan,

felç edici alışkanlıklardan kopmayı göze alabilir.

Belki de bize bu aşılması gereken basamakları gönderen ölümdür.

Hayatın bizden talepleri hiç bitmeyecek.

Haydi o zaman yüreğim, ayrılığa, yolculuğa hazırlan ve iyileştir artık kendini.

Duygular ve Etkileri








ABD'li bilim insanı Dr. David Hawkins frekanslar ve onların bilinç düzeylerine etkisi üzerine binlerce araştırma yapmış. Yaptığı deneylerde yüksek frekanslı duygu ve düşüncelerin düşük frekanslı olanlardan daha güçlü ve etkili olduklarını ve en yüksek frekansa (700-1000 Hertz) ulaşmış bir bilincin, düşük frekanslı 70 milyon bilinci dengelediğini klinik olarak kanıtlamış. Bunları da "Power vs. Force-an Anatomy of Consciousness" adlı kitabında anlatmış. Hani hep, "ne yapsak, ne etsek" diyoruz ya; işe kendimizden başlamamız şart.

İşte bu araştırmaya göre duygular ve etkileri:



Kendinden utanç duyan başkasını aşağılar, eziyet eder= 20 Hertz’de titreşir. Sonuç= Yok oluş.



Suçluluk duyan kin tutar, suçlar= 30 Hertz’de titreşir. Sonuç= Yıkım.



Duyguları körelen başkalarını kınar, eleştirir= 50 Hertz’de titreşir. Sonuç= Tıkanmak ve çaresizlik.



Yetersizlik duygusu hisseden kibirle örtünür= 75 Hertz’de titreşir. Sonuç= Keder ve pişmanlık.



Korkuyla yaşayan cezalandırır= 100 Hertz’de titreşir. Sonuç= Daha fazla korku ve anksiyete.



Doyumsuzluk, ihtiras hisseden muhtaç olur= 125 Hertz’de titreşir. Sonuç= Kölelik ve hayal kırıklığı.



Öfke hisseden intikam peşine düşer= 150 Hertz’de titreşir. Sonuç= Nefret ve saldırganlık.



Gururlu olan talep eder, küçümser= 175 Hertz’de titreşir. Sonuç= Balon gibi şişmek.



İzin verip, desteleyen cesaret sahibidir= 200-250 Hertz’de titreşir. Sonuç= Özgürlük ve güç kazanmak.



Umutlu olan ilham vericidir= 310 Hertz’de titreşir. Sonuç= Değişime açık olmak.



Kendisiyle barışık olan uyumlu ve merhametlidir= 350 Hertz’de titreşir. Sonuç= Affetmek ve aşmak.



Anlamı gören bilgedir= 400 Hertz’de titreşir. Sonuç= Görünenin ötesini idrak etmek.



Seven, sevilendir= 500 Hertz’de titreşir. Sonuç= Yaratıcı güç ve ilhamla dolmak.



Bütünlüğüne kavuşan Bir’liği yaşar= 540 Hertz’de titreşir. Sonuç= Sevinç ve dinginlik bir aradadır.



Tam’lığı deneyimleyen mükemmelliği deneyimler= 600 Hertz’de titreşir. Sonuç= Aydınlanmak.



Özben’i (Self’i) deneyimleyen= 700-1000 Hertz’de titreşir. Sonuç= Saf bilinç.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Beyin haritanızı değiştirin, hayatınız değişsin





Zihnimizin, bedenimiz ve psikolojimiz üzerinde çok büyük etkisi vardır. Doğduğumuz anda hepimizin zihni, tıpkı yazmaya hazır bembeyaz sayfaları olan boş bir defter gibidir. Önce anne babamızla başlayan, ardından içinde bulunduğumuz kültüre, dine, ırka ait öğretilerle yazılan beyaz sayfalar yavaş yavaş dolmaya başlar ve öğrendiğimiz her bilgi beynimizin nöronları arasında bir bağ oluşturur. Bu bilgiler davranışa dönüştükçe bağlar güçlenir ve tekrarlandıkça da beyinde bugün bizi biz yapan, düşünce kalıplarımızı, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı belirleyen bir harita oluşurHayatta herkesin bir beyin haritası vardır

Özellikle 0-7 yaş arasında öğretilenler ve hayat boyu öğrendiklerimiz ile oluşan inançlar ve değerlerle nöronlar arasında bağlar kuruyoruz. Beyin haritamızı, bizi şimdiki biz yapan düşüncelerle, duygularımız ve kararlarımız ile oluşturduk. Eğer hayatımızda memnun olmadığımız yerler varsa, yeni bir beyin haritası oluşturmak elimizde. Harvard, UCLA, Oxford gibi üniversitelerde yapılan araştırmalar beynin her yaşta yeni nöronlar oluşturabildiğini, öğrenilen her yeni bilginin nöronlar arasında yeni bağlar yaratabildiğini göstermekte. Bu kurulan yeni bağlar, tekrarlanan davranışlarla güçlendikçe de beynin haritasımız değişmekte.

Buradan çıkan en önemli sonuç aslında şu; insan her yaşta değişebilir ve buna davranışları, inançları, alışkanlıkları, kişiliği de dahildir. Hayatımızı kendi kararlarımızla yaptığımız seçimler sonucu yarattığımızı düşünürsek, demek ki beyin haritamızı değiştirerek hayatımızı istediğimiz yönde değiştirme gücüne sahibiz.
Beyin haritası nasıl değiştirilebilir?Beyin haritanızı değiştirerek hayatınıza istediğiniz şekillerde yön verebilirsiniz

Secret gibi kitaplarda anlatılan ve pozitif düşünce gücünden bahsedilen çekim yasasının bir nevi bilimsel karşılığıdır bu bilgi. Her düşünce bir duyguyu tetikler ve her duygu bizi bir karar almaya sevk eder. Bu karara göre aldığımız aksiyonla bir realite yaratırız hayatımızda. Başta meditasyon olmak üzere zihinsel, bedensel ve ruhsal çalışmalarla farkındalığımızı geliştirdikçe değişen düşünce ve algılama şeklimiz, bir nevi beynimizin yeni haritasının yansımasıdır. Bu yeni kişilikle olaylara verdiğimiz tepkiler ve durumlara karşı seçimlerimiz bize yepyeni bir hayatın kapısını açar.

Ancak tüm bunların olabilmesi için önce yaşadığın her şeyin tek sorumlusunun sen olduğunu, hayatını seçimlerinle yarattığını, içeride ne varsa dışarıda gördüğünün o olduğunu, suçlayacak ya da değiştirecek hiç kimsenin olmadığını idrak etmeli ve kendini değiştirme daha doğrusu dönüştürme yolunda çaba sarf etmeye kararlı olman gerekir.

Beyin haritasını değiştirecek en basit ama etkili aksiyonlar spor ve meditasyon yapmaktır. Yoga, çok etkili bir zihinsel, bedensel ve ruhsal dönüşüm aracıdır. Bunun yanı sıra beslenme alışkanlıklarımız, uyku düzeni ve su tüketimimizde beynimizde oluşturacağımız yeni haritanın temel taşlarıdır.

Gülferi Yıldırım