Sana
kendini iyi hissettirecek insanlarla birlikte olmayı seç.
Sözel,
duygusal, fiziksel ya da cinsel taciz, varlığımızın enerjisine yönelik
istismardır. Her türlü taciz şiddettir. Şiddet enerjisi, tanrısallığımızın en
güçlü reddedilişidir. Şiddete maruz kalan kişilerin çoğu ya Tanrı’nın
olmadığını ya da insan olarak tanrısal bilinçten tümüyle uzak olduğunu düşünür.
Şiddet,
yaralarımızın çoğunun kökenindeki , yoğun ve kişisel bir deneyimdir. Şiddet
varlığımıza yönelik bir saldırıdır. Şiddetin yarattığı acıyla başa
çıkamadığımız için, acının etrafına bir direnç duvarı öreriz ve kendimizi
acının yarattığı duyguları hissetmekten koparırız. Oysa, acının yarasını (onu
sımsıkı sarmalasak da) her yere taşırız. Acının yarası daima açılmak ve
iyileşmek ister.Enerji açısından, saldıran da saldırılan da aynıdır. Kurban da
olsak, tacizci de olsak irademizin tam anlamıyla özgür olmadığına inanırız.
Şiddet gören de, gösteren de özgür iradeye saldırılabileceğine inanmaktadır.
Tanrısal benliğimizin özgür iradesi engellenemez, ama illüzyonun içinde saldırı
son derece gerçektir.
Hikayemizde,
başkasının özgür iradesine saldırılabileceğine dair bir inanç varsa, kendimize,
özgür iradelerin saldırıya açık olduğuna inanan birini çekeriz. Şiddet
gösterisi böylece aynı şeye inanan iki insan tarafından birlikte yaratılır.
Kurban ve saldıran şiddeti yaratmakta ortaktır. İki taraf da bu olayı birlikte
seçmiştir. Bu, iki tarafın da acı çekmeyi istediği anlamına gelmiyor. Seçim,
şiddete (özgür iradeye saldırı yapılabileceğine) olan inancın boyutunda
yapılıyor; şiddet deneyimi bu inancın yansımasıdır. Şiddetin içinde kim yer
alırsa alsın, bir şekilde bu inanca sahiptir. Bu yüzden realiteleri de şiddeti
içerir.
Şiddet
deneyimi, bu realitenin yoğun acı veren deneyimlerinden biridir. Özgür
irademizin saldırıya uğrayabileceği inancı, asla kimsenin müdahale edemeyeceği
Tanrı benliğimizden en uçtaki ayrılıktır. Şiddetin yarattığı acının böylesine
yoğun olması, insanların çoğunun kendi yaratıcılıklarını yadsımalarının ortak
bilincidir. Bu ortak bilinçte, kendi realitemizi kendimizin yarattığı
sorumluluğu hiçbir şekilde kabul etmeyiz. Kendimize böyle bir realite
yarattığımıza inanmak istemeyiz.
Kendi
acını kendinin yarattığını, ayrılığın derin illüzyonu içinden göremezsin. Acıyı
geçmişte seçmiş olduğun inançlarla yarattın; şu andaki bilinçli farkındalığınla
değil. Bu, şimdide yaşamamaktan kaynaklanıyor. Neyi yaratacağını bilinçli
farkındalıkla değil, inançlarınla seçiyorsun. Yürekteki özgürlüğün akışkanlığı
içinden değil, mutlak ve statik olan inançlarla realiteni yaratıyorsun.
Uyanmak, inançların etkisinin bilincinde olmaktır. O zaman inançlarımızın
hayatımızda nasıl acı verici deneyimler yarattığını görerek, onlardan
özgürleşebiliriz.
Şiddet,
dışarıda korunmamız gereken tehlikeli dışsal güçlerin olduğuna dair inancımızın
onaylanmasıdır. Bu acı verici deneyimi kendimizin seçtiğini bilmek yaşanılan
acıyı hafifletmez. Ama bize şöyle bir yardımı olur; bir zamanlar onu seçen biz
olduğumuza göre, artık seçmemeyi seçebiliriz.Şiddeti doğuran şiddet inancının
onaylanmasıdır. Şiddetin gerekli olduğuna dair inançtan özgürleştiğimizde,
bireysel realitemizde şiddeti ortadan kaldırırız. Problemi nasıl
tanımladığımıza bağlı olarak, şiddet bir çözüm olarak görülebilir. Ama şiddet
asla tek çözüm değildir. Yüreğini aç ve şiddet içermeyen realitenin nasıl
olabileceğini gör.
Kendi
istismarımızı, acılarımızı kendimizin seçtiği fikri acı verir. Çünkü bu fikri
kabul etmek, uzun zamandır taşıdığımız içindeki acıyla yüzleşmeyi ve
entegrasyonu gerektirir. Yaraları iyileştirmek için etrafındaki duvarları
yıkmamız gerekir. Yaraya ancak duvarlar yıkılınca ulaşabiliriz. Yaranın
iyileşmesi için, yaranın içindeki acıdan tümüyle özgürleşene kadar acıyı
hissedersin. Acının açığa çıkması iyileşme sürecinin kendisidir. Yaralarının
sorumluluğunu almak, sana onları iyileştirme gücü verir.
İyileşme
süreci birçok duyguyu içerir. Şiddetin kendi seçimimiz olduğunu bilmek, bize
şiddet uygulayan kişiye kızgınlığımızı geçersiz kılmaz. Şiddetin kendi
seçimimiz olduğunu bilmek, şiddete mazaret bulmaz. Kızgınlık hissediyorsan,
kızgınlığına izin ver. Kendine tüm duygularını hissetme iznini ver.
Yaşadığımız
şiddeti kendimizin seçtiğini söylemek, kendimizi “suçlamak” değildir;
özsorumluluk almakta suçlamak yoktur, sadece bir zamanlar çok acı içinde
olduğumuzu söylemiş oluyoruz. İyileşmenin son basamağı kem kendimizi, hem de
saldırganımızı affetmektir. Affetmeye gücümüzün yetmeyeceği hiçbir davranış
yoktur; iyileştiremeyeceği hiçbir yara yoktur. Affetmemizin gerekli olmasının
nedeni ahlaken iyi olması değildir. Eğer saldırganımızı affetmezsek, tüm hayatla
bir olduğumuzu da yadsımış oluruz. Çünkü tüm hayat bize saldıranları da
kapsıyor.
Affedememek
bir çok farklı duygular yaşayarak hissedilir. Affedememek, bizimle
saldırganımız arasındaki ayrılık duygusudur. Onların bizden farklı olduğu
inancına dayanan ayırıcı bir enerji dilimidir. Bu fark, değişik duygu
terimleriyle tanımlanabilir.
Acımız,
bir başkasının bizde yarattığı acı değildir. Hissettiğimiz acı, kendimizle ve
realitemizle ilgili sahip olduğumuz inançların acısıdır. Bu inançların
yarattığı duygular, değersizlik duygusu, güçsüzlük duygusu ya da kendimize
duyduğumuz nefret olabilir. Cezalandırılmamız gerektiğine ve bunu hak
ettiğimize dair hissettiğimiz utanç ve suçluluk duygusu olabilir. Sadece
insanın doğasında şiddet olduğuna dair inancımız olabilir. Nedenler çeşitli
olabilir. Tüm bu nedenleri birbirine bağlayan şey, acının duygusunu
maskelemesidir. Maskelenen acı, başkalarının bizde yarattığı acı olarak ifade
bulur. Taciz (tacizci değil), bizim öğretmenimizdir. İçimizde taşıdığımız ama
yadsıdığımız yaranın, dışsal sembolüdür. Böylece onu görebilir ve
iyileştirebiliriz.
Katlanmak
zorunda olduğun (senin kaderin olan) hiçbir şiddet, taciz, istismar yoktur.
Katlanırsan kazanacağın hiçbir ders yoktur. Tek ders, gücüne yeniden sahip
çıkmayı bilmek ve acıdan özgürleşmektir. Bu, genellikle saldırganımızı
hayatımızdan çıkarmayı gerektirir. Birisi saldırgan sözleri ve davranışlarıyla
bu hayatta kim olduğunu göstermeyi seçiyorsa, bu onun kendisi için yaptığı
seçimdir. Onun enerjisini hisset ve bu enerjinin hayatında olmasını isteyip
istemediğine karar ver.
Saldırganlarını
cezalandırmaya ihtiyacın yok. Onların hayatında temsil ettiği şeylerden
özgürleşmek istiyorsan, onları affet. Affet ki onlardan özgürleşesin. Bir
saldırgana verebileceğin en büyük sevgi hediyesi, istismarlarına artık izin
vermemek ve onu hayatından çıkarmaktır. Hayatına sokacağın insanların
sorumluluğunu al; hayatındaki tüm insanlar sadece senin izninle hayatına girer.
Sana kendini iyi hissettirecek insanlarla birlikte olmayı seç.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder