8 Eylül 2013 Pazar

Yüksek Ruhsal Gerçeklerimiz Yoluyla Şifa


Yüksek Ruhsal Gerçeklerimiz Yoluyla Şifa

Barbara Ann Brennan

Yüksek Ruhsal Unsurlarınızı ve Derin Boyutlarınızı Şifa Planınızla Bütünleştirmek

Öğretmeye ve uygulamaya devam ettikçe, ruhsal gereksinimlerimizin ve daha derin gerçekliklerimizle aramızdaki bağın, şifa bulma sürecimizde en az fiziksel ihtiyaçlarımız kadar önemli olduğunu gördüm. Aslında, bunların esas olduğu ve bunlar olmaksızın, yaşamın sadece üç boyutlu ve son derece sınırlı olduğu açığa çıktı. Kim olduğumuzu ve yaşam amacımızı anlamak ve yaşamı güvenli, bereketli ve sevgi dolu bir süreç bağlamında deneyimlemek için, insani bir paylaşıma olduğu kadar ruhsal bir paylaşıma da sahip olmalıyız.

Aurik alanın yüksek ruhsal düzeyleri ve aurik alanın altındaki daha derin boyutlarla çalıştığımda, sağlıkla ve şifayla ilgili kavramlarım tamamıyla değişti. Aslında fiziksel dünyada yaşamla ilgili sahip olduğum kavram bütünüyle değişti.

Şifa bulmayı, son derece doğal ve son derece evrensel olan, güzel ve yaratıcı bir süreç olarak görmeye başladım. Bu güzel yaşam sürecinde, yolun her basamağında bize kılavuzluk edilmektedir. Bu sürecin içinde kendimizin hem bireysel hem evrensel olduğunu görürüz. Yaşamın ve şifa bulmanın bir olduğu, bereket ve bolluk içinde bir evrende tamamen güvenlik içinde bulunduğumuzu fark ederiz.

Yaşamlarımızda ruhsal rehberliğin deneyimlenişi ve bunun amacı ile başlayacağız. Bu da bizi bütünüyle doğal bir biçimde, aurik alanların yüksek düzeylerinde deneyimlenen yüksek ruhsallığa götürecektir. Daha sonra, varlığımızın temellerini oluşturan daha derin boyutlara doğru hareket edeceğiz.

Ruhsallığa odaklanmış bir yaşama doğru sessiz ve sakince hareket etmek, aurik alanın daha yüksek titreşimsel düzeylerinin -beşinci, altıncı ve yedinci- aşkın gerçekliklerine doğru şuurun büyük çapta yeniden yönlendirilmesini zorunlu kılar. Bu yüksek şuur ve enerji düzeylerinde, tüm maddi olmayan ruhsal varlık alemleri mevcuttur. Çoğu insan bu şuur düzeylerini kesinlikle deneyimlemez; onlara göre, söz konusu düzeylerin varlığı bile son derece şüphelidir, saçmadır, hatta gülünçtür. Fakat şifa bulma sürecinde, şuur düzeylerinde yukarı doğru tırmanışınızı sürdürdüğünüzde, bu yüksek düzeyleri kapsayan deneyimleri otomatikman yaşamaya başlayacak ve sonuçta bu tür varlıklarla karşılaşacaksınız.

Şuurlu farkındalığmızı aurik alanınızın üç yüksek düzeyine taşıdığınızda iradenizin, duygularınızın ve mantığınızın yüksek düzeydeki yönlerine doğru hareket edersiniz. Bu üç düzeyin her biri, söz konusu alanın alt üç düzeyi için ana kalıp işlevini görür, içinizdeki ilahi irade olarak adlandırılan yüksek irade, fiziksel dünyada yaşamaya yönelik iradeyi içeren alanın ilk düzeyi için bir kalıp oluşturmaktadır. Bazen ilham düzeyi ya da ilahi sevginizin düzeyi olarak da anılan yüksek duygusal düzey, alanın ikinci düzeyi için, kendiniz hakkındaki duygularınız için bir kalıp oluşturmaktadır. İlahi zihin olarak anılan ve tüm şeylerin mükemmel düzenine ilişkin bir anlayış kazandıran yedinci düzeydeki yüksek mantık, üçüncü düzeydeki mantık için yani mantal düzey için bir kalıp oluşturmaktadır.

Bu ilişki, çok eski zamanlardan beri şu şekilde ifade edilir:

"Aşağısı, yukarıdaki gibidir."

Yedi ve üç, altı ve iki, beş ve birinci düzeyler arasındaki ilişki, değerlerin yüksek düzeylerden alt düzeylere getirilmesi yoluyla, alt düzeylerin şifaya kavuşturulmasını sağlar. Bunu gerçekleştirmek için yüksek düzeylere ulaşmalı ya da bunlara geçmeliyiz. Bu, aşkın (transandant) süreç olarak adlandırılır. Kendi yüksek gerçekliklerimize ulaşır ve bunları bizim diyerek sahipleniriz. Bunu yaptığımızda mantığımız hakikate dönüşür, duygularımız sevgiye dönüşür ve irademiz cesarete dönüşür. Bu aşkın süreci sürdürdüğümüzde, hakikatimiz bilgelik olur, sevgimiz koşulsuz sevgiye ve cesaretimiz güce dönüşür. Kendi ruhsal gerçekliğimizi sahiplenir ve içimizdeki Tanrı'yı buluruz.

Aşkın sürece girmenin en iyi, en uygulanabilir yöntemi rehberlik aracılığıyla gerçekleşir. Rehberlik, kendi içlerindeki yüce benlikten, kendi koruyucu meleklerinden ya da daha bildik bir terimle, kendi ruhsal rehberleri aracılığıyla bütün insanlara açıktır. Genelde insanlar kendi yüce benliklerinden rehberlik almaya başlarlar, sonra da bunu ruhsal rehberlerinden rehberlik almaya doğru genişletirler.

Rehberlik almak ve ruhsal rehberlere kanallık etmek şimdilerde bazı çevrelerde son derece gözde bir faaliyettir. Birçok insan her türlü konuda rehberlik talep eder fakat genelde yaşamsal sorunlarla nasıl baş etmek gerektiğini, belirli bir güne yönelik ne yapılması gerektiğini ya da bir sorunun nasıl çözüleceğini ortaya çıkarmak için bu yola başvururlar. Rehberlik, hastalıkların tedavi edilmesi amacıyla bilgi elde etmek için bile kullanılır. Rehberlik öyle yaygındır ki, bazıları piyangoda kazanmak, sınav soruları yanıtlamak ve hatta park yeri bulmak için bile bundan yararlanmaya çalışır. Bazıları ise gerçek sorumluluklardan kurtulmaya çalışmak için rehberliği kötü yönde kullanır.

Sorumsuz biçimde, rehberlerinden bu şekilde davranmaları yönünde bilgi aldıklarını söyleyerek, verdikleri sözleri tutmazlar. Bunun, ahlaksızca ve sorumsuzca davranışlarını haklı çıkardığını düşünüyor gibidirler. Rehberlik almakta olan birçok kişi, bunun daha derindeki işlevini ve yaşamdaki öğrenme sürecinde sağladığı büyük yararı görmekten aciz kalmaktadır.

Rehberlik, süre giden yaşamınızın önemli bir kısmıdır. Bu, her ne olursa olsun yüreğinizin arzusunun ve yaşam amacınızın gelişiminin anahtarıdır. Rehberlik, rehberlerle iletişime girmekten çok daha fazlasıdır; enformasyona kanal olmaktan çok daha ötedir; bu bir yaşam sürecidir. YDA ve kesin bilgi elde etme yeteneği, uzun bir süre boyunca rehberliği izlemekten doğar. Rehberliğin kendi yaşamımda etkilerini gözlemlediğimde, rehberliğin nasıl işlediğine dair aşağıda verilen bilgiyi topladım.

Ruhsal Rehberlik Nasıl İşler?

1 - Rehberlik asla yakanızı bırakmaz. Sizi pek çok şekilde sorumlu tutar: kim olduğunuzla, kendinize ihanet etmemekle ve sözlerinizi tutmakla. Verdiğiniz sözlerin değişmesi gerekiyorsa, ruhsal rehberlik bunları sorumluluğunu üstlenmeksizin değiştirmenize hiçbir zaman izin vermeyecektir. Diğer bir deyişle, sizin için sağlıksız olduğu daha sonra ortaya çıkan bir söz verdiğinizde, bu söz değişebilir ama sorumsuzca değil.

2 - Ruhsal rehberlik, karmanızı ortadan kaldırmaz. Daha çok, bunun üstesinden gelmeniz için, hatta bunu temizlemekten keyif duymanız için size bir araç sağlar. Karmik terazinin kefelerinin dengelenmesinden geçmelisiniz. Karmik kefelerin dengelenmesi, karmik ceza anlamına gelmez. Bu, geçmiş yaşam deneyimlerinde öğrenmediğiniz ve şimdi bile yaşamınızı hala negatif açıdan etkileyen şeyleri öğrenmek anlamını taşır. Çoğunlukla söz konusu öğrenme, imgelerden ve hatalı kavramlardan ne denli arınmış olduğunuza göre deneyimlediğiniz yaşam koşulları aracılığıyla gerçekleşir.

3 - Ruhsal rehberliği izlemek, yaşam amacınızı ya da şifacılığınızı geliştirmek amacıyla gereksindiğiniz yaşam deneyimlerini getirir.

4 - Ruhsal bir hayat yaşamak ve yaşam amacınızı bulmak, siz ruhsal rehberlik aldığınızda ortaya çıkan bedeli her ne olursa olsun, rehberliğe uymaya ve hakikate uygun yaşamaya gönüllü olmayı gerektirir.

5 - Ruhsal rehberlik kişisel açıdan gittikçe zorlaşır ve görünürdeki bedeli siz bunu izledikçe artar.

6 - Ruhsal rehberlik ve iman birlikte gider. Aldığınız rehberliğe uymak için imanınızın çok olması gerekir ve buna karşılık, aldığınız rehberliğe uymak da imanınızı güçlendirir. Ruhsal rehberlik, sizi kişisel psişenizin daha önce gitmeyi reddettiğiniz fakat çözümlenmesi için gitmeniz gereken alanlarına götürmek üzere tasarlanmıştır. Sizi en derin korkularınızdan en derin imanınıza taşır.

7 - İman, aurik alanı düzenleyerek, dengeleyerek ve yükleyerek şifa durumuna kavuşturan bir oluş halidir. Sizin küçük ego kısmınızı daha büyük olan size, içinizdeki Tanrı'ya bağlar. Var olan her şeyi holografik olarak birbiriyle ilişkilendirme sürecidir; kısacası sizi evrenle ilişkilendirir.

8- Ayrılmış egonuzun, sistemli ruhsal rehberliğe müdahale etme şansı pek yoktur çünkü çoğu kez size yapmanızı söylediğini niye yaptığınızı bilmezsiniz.

9 - Ayrılmış egonuzu teslim ederken ya da bunu serbest bırakırken, aldığınız ruhsal rehberlik aracılığıyla size iletilen ilahi murada uyduğunuzda, başkaları size daha fazla güvenir.

10 - Ruhsal rehberlik, yaşam amacınız için otomatik ve sistematik bir biçimde hem ruhsal hem fiziksel dayanıklılığı oluşturur.

11 - Dayanıklılığınızı artırdığınız ölçüde daha fazla sevgi, güç ve destek elde edeceksinizdir; yaşam amacınız daha geniş ölçekte, daha büyük ve daha etkin biçimde açılacaktır. Siz sorunları çözdükçe, daha çok sorumluluk isteyen ve daha güç olanlarına doğru ilerleyeceksiniz.

12 - Aldığınız ruhsal rehberliğe uyma eylemi, şifa veren yaşam enerjilerini alacak şifa kanalınızı oluşturur. Yeryüzüne birlikte gelmeyi seçtiğiniz ilahi görev için kanalınızı inşa eder. Ruhsal rehberlik, irade dışı yaratıcı ilkeyi güvenli bir kanala boşaltır. Sadece ruhsal rehberliğe teslim olarak, egonun büyük ilahi ruha ya da içinizdeki Tanrı'ya teslim olması sayesindedir ki, irade dışı yaşam gücünüz güvenli bir kanala akıtılabilir. İrade dışı yaşam gücü, enerji akışınızı engellemediğiniz takdirde sizden dışarı otomatikman taşan her şeydir. Bu bazen pozitiftir, bazen de negatiftir. Ruhsal rehberlik negatifliğinizi sistemli bir biçimde arındırır, dolayısıyla pozitif yaşam gücü giderek daha fazla dışarı akıtılır. Yaşam gücünün bu güçlü akışını sizin kanalınıza, tam da bunu işleyebilme yetisi oranında serbest bırakır. Böylece kanalınız güvenlikte olur.

13 - İrade dışı ilahi yaratıcı ilke ile birlikte gelen yaşam gücünün kuvvetli akışı, ego tarafından idare edilemez. Diğer bir deyişle, içinizdeki iyilik kendi rızasıyla akar; bilgelik, sevgi ve şefkate kendi rızasıyla ulaşır. Akışını egonun buyruğu üzerine gerçekleştirmez. Egonun yapabileceği tek şey, bunun akmasını engellemek ya da yolunun üzerinden çekilmektir.

14 - Ruhsal rehberlik elinizden tutar ve sizin küçük egonuzda odaklanmış olan hakiki insani kırılganlığınıza ve incinirliğinize bir tür teslim oluş haline doğru sizi götürür. Bunu izlediğinizde hemen, yaşamın ellerinizde olmadığı, egonun yaşamınızı kontrol etmediği ve rehberliğin bunu yapmanız için yardımda bulunmayacağı olgusuyla karşılaşırsınız. Benim için, egonun teslim olması ile kast edilen işte budur. Siz neye teslim oluyorsunuz? İçinizdeki daha derin bir güce teslim oluyorsunuz. Ruhsal rehberliği izlemek, güvenliğinizi temin etmeye kalkışabilecek fakat bunu başarması mümkün olmayan dış egoyu sistematik bir biçimde serbest bırakmaktadır. Ruhsal rehberlik sizi asıl gücünüze bağlar. Tanrı'nın bir evladı olursunuz. Bu teslimiyet içinde bir başka gücü bulursunuz; içinizdeki Tanrı'nın gücünü. Siz Tanrı'nın bir vasıtası haline gelirsiniz. Tanrı'nın tüm gücünü, bilgeliğini ve sevgisini kendi içinizde bulursunuz.

14 - Ruhsal rehberliğe uymazsanız, hiçbir ceza yoktur. Dünyadaki bütün zaman sizindir çünkü zaman bir yanılsamadır. Rehberlik aldığınızda ve buna üç ay ya da iki yıl boyunca uymadığınızda, bu sorun olmaz. Fakat, aldığınız ruhsal rehberliğe uyma derecesine göre, tam da o dereceye göre, içinizde ruhsal güç kazanırsınız çünkü rehberliğe uymak, içinizdeki büyük ilahiliğe teslim olmanızda size otomatikman yardım eder.

15 - Ruhsal rehberliğe uymak, kutsal ruhun size güç vermek amacıyla öz cevherinizle birleşmesine izin verir. Bu güç, egonuzda birikmez. Daha çok, sizin içsel öz cevherinizi ya da ilahi kişisel kıvılcımınızı, evrensel Tanrı ile birleştirmek amacıyla işler.

16 - Ruhsal rehberlik, yaşamın odak noktasını dış değerlerden çok içsel ilahiliğin gerçekliğine dayanma şeklinde değiştirerek, özgürlük ve bağımsızlığı yapılandırır.

17 - Yaşamdaki en iyi şeyler bedavadır.

Ruhsal Rehberlik, Yaşamım Boyunca Bana
Nasıl Yol Gösterdi?

Geriye dönüp baktığımda, hayatımın tüm önemli dönüm noktalarında son derece belirgin ve kesin bir biçimde rehberlik aldığımı görüyorum. Bazen tamamen sıra dışı görünen rehberlerin peşinden de gittim. Çevremdekiler bunu yapmamamı söylüyorlardı ama ben yaptım.

Washington D.C.'de yaşarken biyoenerji terapisi eğitimi aldığım sırada Paskalya bayramında harikulade bir rehberlik olayı meydana geldi. Bazı yeni arkadaşlar, Paskalya sabahı Batı Virginia'da bir mucizenin meydana geleceğini duyduklarını söylediler. "Gelmek ister misin ?" diye sordular, "Elbette!" dedim ve "Bir mucizeyi görmeye giderken ne giyinebilirim?" diye kendime sordum. Beyaz pantolon ve sandaletlerle birlikte bir gömlekte karar kıldım! Beş saat boyunca araba kullandık ve daha güneş doğmadan erkenden elma bahçesine ulaştık. Televizyon kameraları vardı. Mucizeyi öngören söz konusu hanım, Gethsemane bahçesi dahil, İsa'nın yaşamının farklı dönemlerini temsil eden setler kurmuştu. Bizler hacıları oynayacaktık, bahçeye konulacak gülleri getirecektik.

Hepimiz sabırsızlanarak öngörülen mucizeyi görmek için güneşin doğuşunu bekledik. Nihayet güneş doğdu. Yükselen güneşe baktığımda, helezonik birçok kırmızı ışın kurdeleleri yaydığını ve gökyüzünde biraz dönerek hareket ettiğini gördüm. "Ooh, tam Fatima olayına benziyor, binlerce insan o gün güneşin gökyüzünde topaç gibi döndüğünü görmüştü!" dedim. Sonra şöyle düşündüm: "Ne kadar ilginç bir retina etkisi. Öyleyse, güneşe baktığımızda işte böyle bir şey meydana geliyor. Çevremde insanlar "Dönen güneşe bakın! Bunu görüyor musunuz?" diye bağırışıyorlardı. Diğerleri ise "Bakamıyorum, bakamıyorum, çok parlak" diye homurdanıyordu. Yine, Fatima mucizesinde yaşanan olaya benzer bir şey meydana gelmişti. Bir başkası "Gökyüzünde bir haç var," diyordu. Bunu göremiyordum. İşte bu kadar...

Getirdiğim gülü bahçeye koydum ve eve döndük. Dönüş yolunda kendime, "Neden bunun bir mucize olmasına izin vermiyorum? Bir mucizenin nasıl göründüğünü bilmiyorum. Belki de gerçekti," dedim. Nihayet, "Bunu sınayıp göreceğim," dedim.

Ertesi sabah, retina etkisi bağlamında ne olacağını sınamak amacıyla güneşe bakmak için aynı saatte uyandım. Güneşe bakamıyordum, çok parlaktı. "Bu ilginç, şimdi güneşe hiç bakamıyorum. Sadece sabırlı olacağım ve bir mucizenin ne olup olmadığını bilmediğime göre, başka bir şeyin meydana gelip gelmeyeceğini görmek için bekleyeceğim," dedim kendi kendime.

Sözüm ona mucizenin yeni bir fenomende kendini göstermesi fazla uzun sürmedi. O andan itibaren gelişen olayların, mucizenin bir kısmı olduğunu düşünüyorum çünkü benim için bundan sonra başlayacak dönemde yaşamın sırrı tamamen ortaya çıkacaktı. Meydana gelen olay basitti: Güneş ne zaman gökyüzünde belirli bir açıda olsa, ne yapmam gerektiği hakkında bana bilgi veren açık ve net bir sözlü mesaj duyuyordum.

Bu bazen "Sakinleş... Zihnin her şeyi abartıyor," idi ya da "Şifa öğretmenin hasta ve bugün ondan şifa almaktan çok ona şifa vermen gerekecek," şeklindeydi. Sanki güneşten geliyormuş gibi bir ses duyuyordum. Güneş üstüme yansıyarak dikkatimi çekiyor ve ben bir mesaj alıyordum. Sanki güneş bana doğrudan ulaşamazsa yine de bir yolunu buluyor gibiydi. Bir keresinde bir koltukta oturmuş küçük kızımı kucağımda sallıyordum. Güneş evin karşı tarafında yükselmişti, yan kapı komşumuzun penceresine vurup benim camıma yansıyarak sağ köşeden bana çarpmıştı. Güneşten gelen bu iletişim yıllarca sürdü.

Diğer bir rehberlik örneği de biyonerji terapisi eğitimi aldıktan sonra, Washington D.C.'de te rapi seansları düzenlerken meydana geldi. Geç­miş yaşamları görmeye başlamıştım.

Bu konuda ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Dolayısıyla ne yapacağıma dair dua etmeye başladım. Assateague Adasında kamp kurmaya gitmiştim. Yağmur yağdığı için başımın üstüne plastik bir branda çekerek sahilde uzanmıştım. Gecenin ortasında adımın beni uyandıracak kadar yüksek sesle üç kez üst üste çağrıldığını duydum. Brandanın altından yukarı baktım. Yarı şeffaftı, dolayısıyla bulutlara baktığımı düşündüm. Aniden bunun sadece branda olduğunu anladım ve sesin nereden geldiğini anlamak için üstümden attım. Gökyüzü tamamen berraktı ve huşu içindeydim çünkü yıldızların birbirine karşılıklı şarkılar söylediğini duyabiliyordum. Dualarımın yanıt bulduğunu anladım. Çağrılmıştım ve beklediğim yanıt gelecekti.

Kısa bir süre sonra, New York/Phoenicia'da, Yaşam Gücü Merkezini (şimdilerde Pathwork Merkezi olarak anılmakta) buldum. Buraya bir atölye çalışmasına katılmak için gitmiştim ve dualarıma yanıtın, buraya taşınmam gerektiği olduğunu anladım. Bunu gerçekleştirmem bir yılımı aldı. Kocam söz konusu merkeze taşınmayı istememişti fakat o sıralarda dört yaşında olan kızımla birlikte bunu gerçekleştirdim çünkü bana rehberlik edilmişti. Daha sonra, kocam da buraya geldi.

Phoenicia'ya taşındıktan sonra, kendi kanalımda gelişme grubu ile birlikte çalıştım çünkü örneğin, başka insanların geçmiş yaşamları gibi birçok psişik bilgi alıyordum ve bununla ne yapacağımı bilmiyordum. Bir keresinde, kırılan bacağımdaki alçıyla birlikte, kızgın olmadığımı yüksek sesle bağırarak tepiniyordum. Pathwork rehberlik konferanslarına kanallık eden, merkezin başkanı Eva Pierrakos, "Senin sorunun kanalının çok çabuk açılmış olması, kendi içinde çok fazla öfkelisin ve bununla baş edemiyorsun. Kanalını kapatman gerekiyor," dedi. Edindiğim rehberlik de bunu teyid etti. Psişik güçlere sahip olmaktan dolayı büyük memnuniyet duyuyordum.

Özel biri olduğum düşüncesine sığmıyordum ve bunu yaşamımdaki önemli olayları ele almaktan kaçınmak için kullanıyordum. Kanalımın tek kabul edilebilir kullanımı, kendi kişisel çalışmam içindi. Böylece kanalımı kişisel çalışmam dışında kullanmamak üzere kapattım. Ne kadar süre bu şekilde devam edeceğini bilmiyordum. Rehberlerim sadece, sürdüğü müddetçe demişlerdi.

Yeminimden kısa bir süre sonra sınamadan geçirildim. Bir gün kaza eseri bedenimi terk etmeye başladım. Elbiselerinin üstünde baştan aşağıya mücevherler olan güzel rehberlerin yakınımda durduğunu gördüm. Bunların kim olduğunu son derece merak etmiştim fakat yeminimi anımsadım ve hızla bedenime geri dönmek için kendimi zorladım. Sahip olduğum psişik yetenekler vazgeçilmeyecek kadar çoktu fakat vazgeçip kendi kişisel çalışmama yoğunlaştım. Bunu izleyen altı yılı kendi dönüşümüm üstüne odaklanarak geçirdim. İlk iki yıl boyunca ilahi irade üstünde odaklandım. Bunu yapmak için, yaptığım her şeyin Tanrı'nın muradıyla aynı çizgide olduğundan emin olmalıydım.

Her sabah uyandığımda, kendimi Tanrı'nın muradına adamak ve bununla aynı çizgide olmak için dua ediyor ve meditasyon yapıyordum. Tanrı'nın iradesiyle ne kastedildiğini anlamaya çalıştığım özel seanslarım da oluyordu. Tanrı'nın bir sonraki sefer bana ne yaptıracağına ilişkin bir çatışma hissetmekteydim. Onun kölesi miydim? Yaşamımdaki her şeyi, ilahi muradın içinde olmak açısından ele aldım. Giderek, zaman içinde, içimde en derinlerde açıkça yapmak istediğimi hissettiğim her ne ise, bunun aynı zamanda Tanrı'nın muradı da olduğunu anladım. Kendi yüreğimin içinde şakırken, Tanrı'nın muradını bulabiliyordum.

Bundan sonraki iki yıl boyunca ilahi sevgiye yoğunlaştım. Yaptığım her şeyde sevgi dolu ol­maya odaklandım. Her sabah ilahi sevgiyi öğ­renmek için dua ettim ve meditasyon yaptım. Bunu yaparken, eylemlerimin pek çoğunun pek de sevgi dolu olmadığını gördüm. Özel seanslarımda, sevgiyi hayatıma getirmek için çalıştım. Bu iki yıl boyunca olaylar değişmeye başladı ve ben, yaşamımda çok daha fazla sevgi dolu olabildim ve sevgiyi ifade edebildim. Bundan sonraki iki yıl boyunca ilahi hakikat üstünde yoğunlaşmaya çalıştım.

Tıpkı bundan önce olduğu gibi aynı düzeni izliyordum, her sabah ilahi hakikatin ne olduğunu bulmak için dua ediyor ve meditasyon yapıyordum. Bunun yaşamımdaki işlevini irdelemek, nerede eksik olduğu, daha fazlasını yaşamıma nasıl getirebileceğim hususunda yoğunlaşmak için oldukça büyük zaman harcadım. Bütün koşullarda hakikati bulmak ve bunu savunmak istiyor muydum? Tüm bu zaman boyunca bir ruhsal çalışma grubu içinde yaşadığımdan, kendimin bu ilahi yönlerinin her üçünü de uygulamak için gerekli yaşam koşulları her zaman bana sunuluyordu.

Yaşam Gücü Merkezinde ikamet eden gruptaki herkes, öz dönüşüm için kendi üzerinde bu şekilde çalışıyordu. Burası aslında ruhsal hakikatleri arayan ve grubu idare etmek için her gün birbiriyle mücadele eden insanlardan oluşan bir kaynayan kazandı. O günlerde hepimiz birçok şey öğrendik. Bir ışık şehri yaratmakta olduğumuzu düşünüyorduk fakat daha sonra, dünyanın dört bir yerine dağıldığımızda, hepimizin oraya gelmemize neden olan şeyi elde ettiğimizi anladık.

Çalışmayı somut hale getirdik. Varlıklarımızı çalışma ile doldurduk, dolayısıyla inandığımız yüksek ruhsal ilkeler doğrultusunda yaşamımızı sürdürdük. Nihayet altı yıllık derin bir çalışma ve mücadeleden sonra, yeniden kanalımı açmaya hazır olduğumu anladım çünkü güvene layıktım, insanlar sadece, ne olursa olsun hakikati açığa çıkarmaya ve bunu izlemeye istekli olduğum için bana inandılar. Kuşkusuz bu, kişisel dönüşümde son noktaya ulaştığım anlamına gelmiyordu. Bu çalışma bugün bile hala sürmekte ve yaşamımın geri kalan kısmında da sürecek. Fakat yaşamımda bir dönüm noktasına ulaştığımı ve olayların zorlayıcı bir biçimde değişmeye başlayacağını anlamıştım; bu da gerçekleşti.

Findhorn'a gitmem gerektiğini anlamıştım. Bunu yaptım. Orada bulunduğum sırada, Findhorn yakınında bir yer olan ve Drüidlerin doğa ruhlarına taptıkları ve onlarla iletişim kurdukları varsayılan Randolph's Leap olarak anılan doğal bir güç noktasının üzerinde durdum. Doğa ruhlarıyla iletişime girmeyi rica ettim. Görünürde hiçbir şey meydana gelmedi. Yoğun bir atölye çalışmasını yönetmek amacıyla Hollanda'ya gittim ve sonra kayak yapmak için isviçre'ye gittim. Talebimi tamamen unutmuştum. Geri döndükten yaklaşık bir ay sonra her sabah saat beş buçukta uyanmaya başlayıp çok sayıda rehberlik bilgisini yazmaya başladım. Gittiğim her yerde ufak doğa ruhlarını görmeye başladım. Evin çevresinde yürüdüğümde beni izliyorlardı. Bunlar her zaman biraz utangaçtılar ve birkaç metre arkamda durup kıkırdarlardı.

Doğa ruhlarıyla girdiğim iletişim sayesinde, Yaşam Gücü Merkezi hakkında örneğin, tapmak inşaatının konumu ve nereye inşa edilmesi gerektiği gibi birçok bilgi elde ettim. Bunlar günlük meditasyonlar sırasında çok ufak ve sevimli dozlarda geldi. Merkezde üst yoldan inip mutfakta çalışmaya doğru giderken, bir sesin adımla seslendiğini duydum. Bunu duymazdan geldim. Yeniden seslendi. Kendisine işime geç kaldığımı söyleyerek yürüyüşüme devam ettim.

Üçüncü kez seslendiğinde "Ah, pekala... Ne istiyorsun?" dedim. Beni bir çayıra ve bir kayaya doğru yönlendirdi.
"Eee?" dedim.
"Otur," dedi. Öylece oturdum. "Ya şimdi?" dedim.
"Otur," dedi. Böylece oturdum ve meditasyon yaptım.

Bunu izleyen her yıl kayaya gittim ve meditasyon yaptım. Meditasyonum sırasında her gün, arazi hakkında bana ufak bilgiler veriliyordu. Üstünde oturduğum kayanın sunak kayası olduğu söylenmişti. Ses, tepenin doğrudan aşağısında bulunan bir başka kayaya ve her iki tarafında işaret kayası olan diğer iki kayaya işaret etti. Sunak kayası ile ilk işaret kayası arasında bir çizgi çizilebilirdi. Diğer bir çizgi ise, işaret kayalarının iki kenarı arasına çizilebilirdi. İki çizgi çayırın ortasında üst üste geliyordu. Tam o noktada iki ufak ağaç düşmüş ve üst üste yığılmıştı. Yaklaşık bir yıl sonra, tapmak inşaatı için yer belirlenmesine sıra geldiğinde herkesten, inşaattan sorumlu tapmak komitesini merkezin arazisinde en çok tercih ettikleri yere götürmeleri istenmişti. Belirli bir yer seçilmişti.

Burasının yanlış olduğundan emindim fakat ses çıkarmadım. Ana salona geri dönmek için yola çıktığımızda birisi benden, günlük meditasyonumu yaptığım gizli yerimi göstermemi istedi. İstemeyerek de olsa grubu sunak kayasına götürdüm. Herkes bunun üstüne oturarak meditasyon yaptı. Herkes birden doğru yerin burası olduğunu bildi. Derken ben, biraz da utanarak, son bir yıl boyunca yaptığım meditasyonlar sırasında topladığım bilgiyi onlarla paylaşmaya başladım.

Daha sonra bir topoğraf ile birlikte oraya gittiğimde, işaret kayaları tarafından belirlenen çizgilerin, güneş enerjisi ile işleyen bir yapı için maksimum güneş açısında en doğru konumda olduğu ortaya çıktı. Yere düşmüş ağaçların, yedi köşeli binanın yüzeyindeki iki geniş cam duvarın birleşme noktasına denk geldiği saptandı.

Yapının tasarımına yardım eden komitede yer alıyordum. Arazi dağlık olduğundan, binayı inşa etmek için kaya yatağını dinamitle patlatmamız gerekecekti. Patlamadan önce, geyikleri oradan kovma çabalarım sonuçsuz kaldı. Dinamit patladığında sadece iki ya da beş metre uzaklaştılar, sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi otlamaya devam ettiler.

Merkezde geçirdiğim yıllar boyunca, çok basit hususlarda uzun bir sınama dönemine tabi tutuldum. Rehberler bana örneğin, "Git ve o ağacın kurumuş dalını kes," gibi talimatlar veriyordu. Bazen bunu yapmam üç ayımı alıyordu çünkü bunun aptalca olduğunu düşünüyordum; burada biraz direnç söz konusuydu! Fakat, nihayet bunu yerine getiriyordum. Bunu yapmadığım takdirde, bunu yapana dek yeni talimatların gelmediğini fark etmeye başladım.

Bunu yapar yapmaz bir sonraki talimatı alıyordum. Artık talimatları tam ve kesin olarak yerine getirme konusunda eğitilmekte olduğumu anlıyorum. Bu güven oluşturmuştu, böylece rehberlerle birlikte beşinci düzeyde ruhsal ameliyat gerçekleştirebilirdim. Işığın Elleri adlı kitapta tanımlanan beşinci düzey ameliyatları, aurik alanın beşinci düzeyinin yeniden yapılanmasında kullanılan bir yöntemdir; burada işin önemli bir kısmını rehberler üstlenir. Bu, benim için bir gün bir masaj uygulaması sırasında başladı.

Birisine İsveç masajı uygularken, bir rehber göründü ve ellerimi müşterinin bedeninden uzaklaştırmam için bana "İki yeşil ipi tut," dedi. Müşterim masaj için gelmişti fakat ben kırk beş dakikadır, ellerim onun bedeninin üstünde havada, iki yeşil ipi tutarak oturuyordum. Rehberlerin yeşil iplerin altına girip müşterimin üstünde bir operasyon gerçekleştirdiklerini gördüm. Beşinci düzey ruhsal ameliyatları hakkında işte o zaman bir şeyler öğrenmeye başladım. Operasyonu gözlemledim. Müşterimin, her an "Hey masajıma ne oldu?" demesini bekledim. Fakat o bir şey söylemedi. Ertesi hafta geri geldiğinde, ameliyat sonrası semptomlardan yakmıyordu. Dalağının üzerinde rehberlerin koyduğu dikişleri görebiliyordum. Bir kez daha iki yeşil ipi tutmak zorundaydım. Bu kez dikişleri çıkardılar. Yine, masaj yapmak için bedenine dokunmadığımdan dolayı hiç şikayet etmedi. Her ne yapıyorsam, kendini harika hissettiğini söyledi. Beşinci düzeyde ruhsal ameliyat yapmayı işte bu şekilde öğrenmeye başladım.

Bir sabah saat beş buçukta sabah yazımı tamamladıktan sonra, rehberlik bana bir daktilo almamı söyledi. Nasıl yazılacağını biliyordum fakat gelen mesajları öyle hızlı alıyordum ki artık bunu el yazısıyla yazamıyordum. Dolayısıyla bunları daktiloyla yazmam gerekiyordu. Daktilo öğrendim. Bir süre daktiloda yazdıktan sonra, yeterince hızlı yazamaz hale geldim. Bir ses kayıt cihazı almam söylendi, böylece gelen mesajları kaydetmeye başladım. Farkında olmaksızın, ilk kitabıma başlamıştım.

Işığın Elleri adlı ilk kitabım için on beş yıl boyunca çalıştım. On iki yayıncı metni geri çevirdi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bunu kendi başıma yayınlatma hususunda rehberlik aldım. Sahip olduğum fakat artık içinde yaşamadığım evi satarak 50.000 dolar elde ettim. Herkes tüm yaşamım boyunca biriktirdiklerimi bu kitabı yayınlamaya harcamamın tamamen akıl dışı olduğunu düşündü. Fakat "Bu ya benim hayatımın işi ya da değil. Her şeyi bunun için ortaya koymanın zamanıdır," dedim. Bin adet kitap, bastırmanın bedeli, 50.000 dolar oldu.

Kitap yayınlandığında, banka hesabımda birkaç yüz dolar kalmıştı ve bakmam gereken bir kızım vardı. Tanıdığım insanlara bir mektup yazarak kitabımı yayınladığımı onlara açıkladım. "Bir kitap için elli dolar ödedim. Bunu size elli dolara satacağım." Kitap üç ayda tükendi ve sıra bundan sonraki partiye geldi. Birisi bunu bir yayıncıya götürmemi önerdi. "Fakat zaten hepsi geri çevirdi," dedim. Buna rağmen götürdüm ve Bantam Yayınevi bunu satın aldı. Bu kitap şimdi on farklı dilde yayınlanmakta ve tüm dünyada dağıtılmaktadır.

Rehberlerle ilk iletişime başladığım sırada, sürekli benimle birlikte olanlar ile birkaç aylık aralarla gelerek yeni teknikleri öğretip gidenler arasında özel bir ayırım yapmamıştım. Bunları her zaman görebiliyordum. Kendi kendime rehberlerin yardımıyla çalışarak tüm o yıllar boyunca yaptığım hazırlıklardan sonra rehberler bana, müşterilerimle seanslar sırasında nasıl çalışmam gerektiğine dair öneriler getirmeye başladılar.

Bunlar sürdükçe, yaptığım masaj ve terapi uygulaması giderek bir şifa uygulamasına dönüştü. Rehberler bana ellerimle ne yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Ayrıca bana müşteriler hakkında, normalde hiçbir zaman bilemeyeceğim bilgiler de veriyorlardı. Bana bir müşterinin sorununun fiziksel sebebiyle psikolojik sebebini ve bunların, müşterinin şimdi içinde ve de geçmişte yaşamış olduğu belirli ilişkilerle nasıl bir bağlantı içinde olduğunu açıklıyorlardı. Ben yavaşça, utanarak ve çekinerek bu edindiğim bilgiyi seansa dahil ediyordum. Şu tür ifadeler kullanıyordum; "Hiç şunu düşünmüş müydünüz?... "ve ardından rehberin verdiği bilgiyi buna ekliyordum.

Çok geçmeden bu denli çok enformasyonun psişik baskısı beni az çok bunlara kanal olmaya yönlendirdi. Müşteriye hiçbir zaman bunun bir rehber olduğunu söylemedim; sadece biraz farklı bir seste konuştum. Sesimin değiştiğini çünkü değişmiş bir şuur halinde olduğumu söyledim. Bundan birkaç yıl sonra bir müşterim, "Bir rehbere kanallık ediyordunuz, değil mi?" deyiverdi.

"Kim, ben mi?"
"İsmi ne?" diye sordu müşteri.
"Bilmiyorum."

Genelde, müşterilerimin bir şifa seansına beraberlerinde getirdikleri rehberlere daha fazla dikkat ederdim çünkü müşterilerim her zaman benden kendilerine rehberlerini betimlememi isterlerdi. Müşterilerime kendi rehberlerinden ve aynı zamanda benimkinden gelen bilgileri aktarıyordum. Hatta bir süre yabancı şivelerde bile konuşmaya başlamıştım fakat bunu oldukça rahatsız edici buluyordum. Nihayet, sadece daha normal bir sese sahip olan bir rehbere kanallık etmek istediğimi bildirdim. Eğer bir başkasının rehberi benim aracılığımla bilgi göndermeyi istiyorsa, bunu dinleyip tekrarlayacaktım.
Çalıştığım sırada çevremde her zaman beş rehber görebiliyordum; bunlar hala benimle birlikte. O sıralarda rehberler çok revaçtaydı.

Herkes kanal olmuştu ve ben ana rehberimin kim olduğunu hala bilmiyordum. Dolayısıyla bunubulmaya karar verdim. Bir gün, Emmanuel's Book ve Emmanuel's Book 2 adlı eserlerin yazarı ünlü medyom Pat Rodegast ile bir şifa/kanallaşma atölye çalışması sırasında kılavuzlarıma bunu sordum. "Heyoan" ya da "Heokan" sözcüğünü duydum. "Iyk!.. Pat'in Emmanuel'i gibi güzel isimli bir rehber istiyorum," dedim. Bu ismi hiç sevmemiştim ve değiştirmeye çalıştım ama nafile. Derken bu konuyu tamamen unuttum. Altı ay sonra Pat ile birlikte bir başka şifa/kanallaşma atölye çalışması yapıyordum. Ne zaman birlikte çalışsak, çalışma sırasında hep bir şeyler öğrenmeyi talep ederdik.

Bu kez biraz hayal kırıklığı içinde, "Neden, ben hariç herkes kendi rehberinin ismini biliyor? Rehberimin ismini bilmek istiyorum," dedim. Atölye çalışması sırasında bir şifayı nasıl yaptığımı göstermekteyken Heyoan bir kez daha omuzumun üstünden eğilerek şöyle dedi:

Benim adım Heyoan; anımsa, sana bunu altı ay önce söyledim. Bu Afrika'dan geliyor ve "çağlar boyunca hakikati fısıldayan rüzgar" anlamını taşıyor.

Eh, bu çok utanç vericiydi. Aslında bu bana söylenmişti ve ben o olayı tamamen unutmuştum. Bu benim Heyoan ile resmi tanışmam olmuştu. Bundan beridir birbirimizle, iyi dost olduk. "Barbara" olarak adlandırdığım şuurlu farkındalık düzeyimde Heyoan'ın genelde sağ tarafımda ve biraz geride durduğunu "görüyorum". Yaklaşık üç dört metre uzunluğunda, altın sarısı ve beyaz renkte görünüyor. Heyoan'a kanal olduğumda, şuurlarımız birbiri içinde eriyerek tek bir şuur haline geliyor. Ben Heyoan "oluyorum". Bunu yaptığımda aurik alanım yaklaşık altı metre bir çapta genişliyor. Pek çok kereler Heyoan'a bir ya da iki saat kanal olduktan sonra, çevresinde birçok rehberlerin olduğu uzun geniş bir masanın bulunduğu bir ışık odasına almıyorum. Burada bana, gelecekte ne olacağına dair şablon planları gösteriyorlar. Genelde bu planların üstünde olanları fazla anlamıyorum fakat deniyorum. Yavaş yavaş, sanırım bunları nasıl okumam gerektiğini öğreneceğim.

Yıllar boyunca yönettiğim programlara çeşitli rehber grupları katıldı. Yaklaşık beş yıl önce, son derece dişi görünen bir diğer ruhsal varlığa kanal olmaya başladım. Başlangıçta onu "Tanrıça" olarak adlandırdık çünkü Tanrımın dişil yönü olarak göründü. Bu varlıktan kaynaklanan enerji alanı beyaz ve altın sarısı renkteydi ve yıllar geçtikçe bu arttı. O kadar büyüktü ki boyutunu tam olarak söyleyebilmek imkansızdı. Profesyonel harpçı olan sevgili arkadaşım Marjorie Valeri ve ben transa giriyoruz. Marjorie harpa kanal oluyor. Odadan çok daha büyük beyaz ışıktan bir duvar, benim ve Marjori'in arkasından yükselip odaya hızla dağılıyor ve herkesin bilincini yükseltiyor. Ben transa giriyorum ve odanın içinde dolaşarak insanlar için şifa veriyorum ve kanal oluyorum. Bu çalışmadaki güç öyle büyük ki, bir saat içinde 280 insana şifa dağıtabildim.

Dahası, şifa gücü öylesine büyük ki, şifanın etkileri birkaç aylık bir döneme yayılmakta. En çarpıcı vaka ise Omega Enstitüsündeki bir atölye çalışmasına gelen biriyle yaşandı. Kadın oksijen tüpünü sırtında taşıyordu. Kalp ve akciğer transplantasyonu(nakli) için sıra, bekliyordu. Tanrıça, onun üstünde yaklaşık beş dakika çalıştı. Bu ve kadının kendini iyileştirme özlemi, hastalığının dönüşmesinde yardımcı oldu. Kanındaki oksijen düzeyi, oksijen tüpüne bağlıyken olduğundan daha fazla olana dek yükseldi. Organ bağışlayıcıları ortaya çıkmadı. Bu kadın evlenerek batıya taşındı. En son duyduğuma göre doktorları sadece tek bir akciğer transplantasyonuna gerek duyduğunu belirtmişlerdi. Tanrıça ona dokunalı üç yıl oluyor.

Yıllar içinde, Tanrıça olarak adlandırdığımız şifa enerjisi giderek hem dişi hem erkek olmak üzere daha dengeli bir hale kavuştu. Yakın bir tarihte aldığım mesajda, bunun aslında kutsal ruh olduğu bana söylendi. Şimdilerde, kutsal ruha kanal olduğumu öne sürme konusundaki çekingenliğimle baş etmek zorundayım. Tanrımın dişil yönü daha fazla izin verilebilir gibi görünmekte. Bunun üstünde çalışmalıyım. Santa Fe'de yaptığım son atölye çalışmasında, kendilerini Işık Konseyi olarak adlandıran yeni bir rehberler grubuna kanal oldum. Büyük çapta güce sahip görünüyorlar. Her birinin ayağının dibinde yanan bir mum var, bir çember şeklinde oturuyorlar. Dünyanın dört bir köşesinde şifa merkezleri kurmak hususunda büyük planları var gibi. Bunun nasıl gelişeceğini merak ediyorum. Zamanı geldiğinde olacaktır.

İşte rehberlik, hayatımda bu şekilde işledi. Bunları yaparken, bazıları ne kadar sıra dışı, gülünç olsa ya da çılgınca görünse bile inancımı sağlamlaştırdım. Benden isteneni tam olarak yerine getirmem ya da bilgiyi kesin bir biçimde vermem ve bana verilen bilgi üzerinde yorum yapmamam hususunda sürekli sınanmam, inançlı olmayı gerektiriyordu. Bu nedenle sonuçta, özel tedavilere kanal olan kişinin bunları ne kadar süre alması gerektiğini bildiren bir düzeye ulaştım. Rehberlik beni adım adım, benim Yüksek Duyusal Algılama yetime, kanal olmaya ve aurik alanın en yüksek üç düzeyine götürdü. Beni kendi ruhsallığıma ve ruhsal aleme götürdü ve bunu gerçek kıldı. Rehberlik bana birçok harika deneyim yaşattı ve beni kendi ilahiliğime ilişkin daha geniş bir anlayışa ulaştırdı.

Rehberliğe uymak ve yaşamın ruhsal yönüne girmek her zaman kolay değildir çünkü bu büyük bir mücadeleyi beraberinde getirir. Bunu göz ardı etmeye, kapatmaya ya da sadece bunun gerçek olmadığını düşünmeye meyilli oluruz. Rehberliğe uymayı öğrenmek adım adım gerçekleşen bir süreçtir ve bu, bizleri kendi yüksek ruhsal gerçekliklerimize ulaştırır. Rehberliğe uymayı her seçişimizde, kendi yüksek ilahi irademizi seçeriz. Bunu tekrarladığımız ölçüde, ruhsal gerçekliklerimizin aurik alanlarımızın beşinci, altıncı ve yedinci düzeylerine karşılık gelen yüksek düzeylerini deneyimlemeye başlarız. Şimdi gelin alanın yüksek düzeylerine girelim.

Auranın Beşinci Düzeyi: İlahi İrade

Aurik alanın beşinci düzeyi ilahi irade ile ilişkilidir. Bu, bütün form ve sembollerin ilksel düzeyidir. Yüksek Duyusal Algılama ile beşinci düzeye yükselir yükselmez, kobalt mavisi ışığı görürsünüz. Bu ilk başta biraz şaşırtıcı olabilir çünkü beşinci düzey bütün formlar için kalıp ya da şablon işlevi görür. Bunun anlamı, bu düzeyin tıpkı bir fotoğrafın negatifine ya da üstüne kesilmiş harf boşluklarına boya püskürttüğünüzde yazı yazabildiğiniz bir kalıba benzediğidir. Her şey ters yüz olmuştur. Katı olmasını beklediğiniz şey boştur, açık alandır.

Boş, açık alan olmasını beklediğiniz şey ise katı kobalt mavişidir. Beşinci düzey üstünde belli bir zaman geçirdikten sonra, bu ters yüz olma durumuna alışır, bunu pek fazla fark etmezsiniz. Beşinci düzey birinci düzeyin kalıbını oluşturduğundan bunu tıpkı, aurik alanın birinci düzeyinin hatlarının içine tam olarak oturduğu yivlerden oluşmuş gibi düşünebilirsiniz. Ya da suyun (birinci düzeyin enerji hatlarının) içine aktığı bir nehir yatağı olarak düşünebilirsiniz. Alanınızın bu beşinci düzeyi, fiziksel bedeniniz için kalıp oluşturan birinci düzey için de bir kalıp oluşturur.

Beşinci düzey, genelde bizim kültürümüzdeki insanlar için, anlaması en güç olanıdır. Kültürümüzde, mantığın yönetmesine izin veririz. Bizden bir şey yapmamız istendiğinde, bunun nedenini bilmek isteriz. Bunun neyle ilgili olduğunu anlamayı isteriz. Buradaki sorun, bizim mantığımızla ancak gerçeklik tanımımızın sınırları dahilinde bulunan şeyleri anlamamızın mümkün olmasıdır. Yüksek boyutlardaki ruhsal gerçeklikleri deneyimlemediğimiz takdirde bunlar bizim için gerçek değildir. Ve elimizden tutularak adım adım bunlara yönlendirilmeliyiz. Bir süre için manzarayı tanımamız mümkün olmayacaktır çünkü bu yeni bir arazidir. Bunun nasıl olacağına ilişkin önceden edinilmiş fikirleri salıvermek ve sadece bu deneyimin gelişmesine izin vermeliyiz.

Kitaplarımda betimlenen ruhsal aleme yürümek için, tüm bunların neyle ilgili olduğunu anlamadığım sıralarda ilahi iradeye güvenmem ve bunu izlemem gerekmişti. Anlayışa daha sonra ulaştım. Rehberlerin benden yapmamı istedikleri ilk şeylerden birinin, son derece basit ve zararsız bir eylem olması tesadüfi değildi. Bunlar mantığım için uyarlanıyorlardı. Adım adım yönlendirilmeye ihtiyaç duyuyordum. Mantığımın, anlamak için yeterli bilgiye sahip olmadığı bir şeyi anlamayı sürekli talep etmesine rağmen, bunu ilahi irade ile gerçekleştirebildim. Yeterli bilgiyi toplamanın tek yolu, sadece benden yapmam istenilen şeyi yapmak ve güvenmekti.

İlahi İrade Hakkında Edinmiş Olduğumuz
Negatif İmgeler

Tanrı'nın iradesi olarak da bilinen ilahi irade çoğunlukla anlaşılmaz ve büyük ölçüde yanlış kullanılır. İlahi iradenin eski tarzla deneyimlenmesi bir otorite meselesini yansıtır. Sahip olduğumuz başlıca negatif imge, Tanrı'nın iradesinin bizimkine karşı olduğuna dayanır çünkü büyük olasılıkla bu, bizim istediğimiz değildir. Bu, özgürleşebilmek için yenmemiz gereken bir şeydir. Oysa, seçmek için bize özgür irade verilmiştir. Dolayısıyla çifte bir zorluk içindeyizdir. Özgür iradeye sahibiz fakat Tanrı'nın iradesini seçmeye -ki bunu yapmayı istemiyoruzdur- kendimizi mecbur tutmak için irade gücümüzü kullanmazsak, başımız belada demektir.

Böylece bir başka imgeye sahip oluruz: Tanrı'nın iradesi korkulacak bir şeydir çünkü Tanrı'nın iradesini yerine getirmezsek cezalandırılırız. Dolayısıyla bunun ne olduğunu bilmiyorsak, belki o kadar da kötü bir biçimde cezalandırılmayız. Böylece, bunun ne olduğunu bilmekten uzak durmamız daha iyi olacaktır.

İlahi irade hakkında, kendimizi acılı durumlara sokmak için kullandığımız bir diğer imge de şudur: Tanrı'nın iradesini değiştirmek için yapabileceğim hiçbir şey yok. Bu bizleri, acılı bir durum hakkında bir şeyler yapma sorumluluğundan usulca uzaklaştırır.

İlahi irade, anlamadığımız herhangi bir şeyi açıklamak için de güzel bir kaçamak oluşturur. Bir kez daha, bunu anlamamız gerekmez! Bu gizemlidir. Aslında bunu anlamaya çalışmak bir küfür bile olabilir!

Bizim dinlerimizde Tanrımın iradesi, sadece birkaç kişinin Tanrı'nın iradesinin ne olduğunu bildiği fikriyle birlikte, insanları kontrol etmek amacıyla kullanılır. Dolayısıyla geri kalanımız, bu birkaç kişinin söylediğini yapmak zorundadır. Temelde bu birkaç kişi, içimizdeki bu başlıca imgeyi dışarıya çevirmişler ve belki de şuursuzca, kendi iradeleri sanki Tanrı'nın iradesiymiş gibi hareket etmişlerdir. Kendilerini izleyenlerin içindeki Tanrı'nın iradesiyle ilgili başlıca imgeyi kendi avantajları için kullanmışlardır. Tanrı'nın iradesi, öldürmek ve toprak almak için bahane yaratmakta kullanılmıştır. Aslında Tanrımın iradesi, tarih boyunca insanların birbirine yaptığı tüm korkunç şeyler için bir özür olarak kullanılmıştır.

Kendi arzularımızın Tanrı'nınkilerle çeliştiğini düşündüğümüz takdirde, Tanrı'yı kendi sorunlarımız için suçlayabiliriz. Bizden bunu esirgeyen Tanrı'dır. Bu gücü bizim dışımıza koyar. Bu sistem içinde yapmamız gereken tek şey, belirli bir dinin kurallarına göre iyi olmaktır ve böylece bize, istediğimizi verebilir, iyilik hakkında sahip olduğumuz negatif imge, bunun daha çok sıkıcı, yapması zor ve kesinlikle özgürce olmadığıdır. Tanrı daha çok tıpkı bizim ebeveynlerimiz gibidir, öyle değil mi? "Şöyle davranırsan, dondurma alabiliriz." İnsanların ilahi irade fikrinden kaçmalarına şaşmamalı.

İlahi irade hakkında sahip olduğumuz negatif imgeler, iradenin ne olduğuna dair kendi içimizde de çatışma yaratacaktır. Çoğu kez irade gücünü, olayları gerçekleştirmek için gerek duyduğumuz bir şey olarak düşünürüz çünkü olayları gerçekleştirmek zordur. Her zaman yolumuzun üstünden itmemiz ya da uzaklaştırmamız gereken bir şeyler ya da birileri vardır. Diğer bir deyişle, irade hakkında sahip olduğumuz diğer negatif bir imge de, dirence karşı mücadele etmek için buna gerek duyulduğudur. İrade, bir engeli aşmamız için bize güç verir. Eski sistem içinde, direnç her zaman bizim dışımızda görülür.
Aslında ilahi irade hakkında tüm bu imgeler bizi sadece başkalarından ayırmakla kalmaz, kendimizden de ayırır. Eğer Tanrı'nın iradesine uyuyorsak ve bu aslında yapmak istediğimizden farklıysa, biz kendimizden ayrılırız. Biz kendimizden ayrıldığımızda, aynı zamanda başkalarından da ayrılırız ve böylece mücadele başlar.

Kendi irademizin Tanrı'nın iradesiyle uyuşması için bu kadar zorlu bir biçimde çalışmamız gerektiği olgusu, kendi irademizin pek de iyi olmadığını çağrıştırır. Kendi irademizin iyi olmayabileceği fikri nereden kaynaklanır? Bu, ayrılık fikrinden ve bizde yanlış bir şeyler olduğu düşüncesinden kaynaklanır. Dinsel değerlerin bu türden eski izlerinin zamanı geçmiştir ve artık bizim işimize yaramazlar. Bunlar, o eski, birilerinin üstünde güç sahibi olma rejiminde mevcutturlar.

( Işığın Doğuşu - Barbara Ann Brennan )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder