Korku nedir? Öncelikle korku, her zaman bir tür arzuyla ilgilidir. Ünlü
bir adam olmak istersin, dünyadaki en ünlü adam; işte o zaman korku vardır. Ya
başaramazsan? Korku başlar. Korku, arzunun bir yan ürünüdür. Bir kadına sahip
olmak istersin ve yarın onunla olamayacağından, onun başka birine
gidebileceğinden korkarsın. Hala hayattadır, gidebilir. Bir mobilyaya sahip
olabilirsin, korku yoktur. Ama
bir insana sahip olmaya çalıştığında, korku başlar. Korku, sahip olma
arzusundan doğar; bir yan üründür; sahip olmak istersin, o yüzden korku başlar.
Unutma! Sadece nesnelere sahip olabilirsin, insanlara değil.
Önce, tüm hükümlerini, yargılarını, değerlendirmelerini bir kenara
bırak. Korku, gerçekliktir ve bir enerjidir. Yüzleşmek, anlaşılmak zorundadır.
Ve sadece anlayışla, dönüştürülebilir. Başka hiçbir şey yapmaya gerek yoktur; anlayış
onu dönüştürür.
Onun doğallığını kabul et - doğal olduğunu, kaçınılmaz olduğunu kabul
et. O gerçeği kabul et ve devam et. Onu bastırma ya da onun seni engellemesine
izin verme. Ona rağmen, ilerlemeye devam et. Titreyeceksin elbette, çünkü korku
orada, ama ilerlemeye devam et. Titresen de, devam et.
Yaşarsan, o zaman korkmazsın. Eğer yaşamını doyasıya sürdürürsen,
korkmazsın. Yaşamın sunabileceği doruklara ulaşmış, keyfini sürmüşsen, yaşamın
coşkulu bir deneyime dönüşmüşse, içinde bir şiiri, bir şarkıyı, bir festivali,
bir seremoniyi hissetmişsen ve her anını doyasıya yaşamışsan, zamandan
korkmazsın ve tüm korkular kaybolur. Yaşanmamış bir yaşam, ölüme güç verir. Ve
doyasıya yaşanmış bir yaşam, ölümün tüm gücünü alır.
Öyleyse ne yapmalı? Daha çok yaşa, daha yoğun yaşa! Tehlikeli
yaşa! Bu senin hayatın. Onu, sana öğretilen herhangi bir aptallık için feda
etme. Bu senin hayatın, yaşa. Onu, hiçbir şey için feda etme.
Mesaj budur. Ve o zaman korku kalmaz.
*******
Ayrılık kaçınılmaz bir sondur, kimse istemez ama gereklidir. Çünkü
hayat olduğu gibidir; olması gerektiği gibi değil.
Hayat öylesine bir gizemdir ki onu kimse anlayamaz ve kim onu
anladığını iddia ederse o sadece cahildir. O ne dediğini bilmiyordur, o ne saçmaladığını
bilmiyordur. Eğer sen bilge isen anlayacağın ilk şey şudur: Hayat anlaşılamaz.
Ego toplumun yaratmış olduğu ve senin bu sayede oyuncakla oynamaya
devam edebildiğin ve asla gerçek şeyi sormadığın bir kandırmacadır.
Sakın unutma, ne zaman karşına bir seçenek çıksa, bilinmeyeni,
riskli olan, tehlikeli ve güvencesiz olanı seç. Hiçbir zaman zarara uğramazsın.
İnsanın yeryüzündeki en zayıf hayvan olduğu kabul edilmek
zorundadır. Ve onun bütün davranışlarının, bütün aidiyetlerinin,
gruplaşmalarının temeli budur. O kendisinden daha büyük bir şeyin parçası olmak
zorundadır; ancak o zaman kendisini güvende hisseder.
Bugün, mevcut olan her şeydir; şimdi senin var olduğun, her zaman
var olacağın yegâne zamandır. Yaşamak istersen ya şimdi olacaktır ya da asla
olmayacaktır.
Topluma mutlak şekilde teslim olmak, bütünüyle onun esiri olmak
gerekir. Toplum ancak o zaman yalnızca kölelere, ruhsal olarak intihar etmiş
kimselere saygı duyar.
Hayatın hedefi özgürlüktür. Özgürlük olmadan hayatın anlamı
yoktur. Özgürlük politik, sosyal ya da ekonomik özgürlük anlamına gelmez.
Özgürlük zamandan, zihinden, arzudan özgür olmaktır. Zihnin varolmadığı anda
evrenle bir olursun; evren kadar sınırsız ol.
Zihin tıpkı kalabalık gibidir; düşünceler bireylerdir. Ve düşünceler
sürekli orada oldukları için sürecin maddi olduğunu düşünüyorsun. Her bir
düşünceyi bırak ve en sonunda hiçbir şey kalmaz. Zihin diye bir şey yoktur,
sadece düşünce vardır.
Toplumun stratejisi sizi birbirine düşman iki kampa bölmektir.
İçinde hem Yunanların Zorbası, hem Buda’nın Gautama’sı yaşar. Biri
maddiyatçıdır, diğeri tinselliğe önem verir. Gerçeklikte bölünmüş değilsin.
Gerçeklikte sen ahenk içerisindeki bir bütünsün. Ama bir bütün olmadığını
düşünmeye şartlandırılmışsındır. Ve eğer tinsel bir varlık olmak istersen,
bedeninle savaşman gerektiği öğretilmiştir. Bedenini fethetmek, onu yenmek, yok
etmek… Mümkün olan her yöntemle ona işkence etmen gerekir.
Ben senin hem Zorba hem de Gautama olmanı isterim, ama aynı anda.
Birinden birini seçmen gerekmez. Zorba dünyayı temsil eder; tüm çiçekleri,
yeşillikleri, dağları, ırmakları ve okyanuslarıyla… Buda ise gökyüzünü temsil
eder; tüm yıldızları, bulutları ve gökkuşaklarıyla… Dünya olmadığında
gökyüzünün bir anlamı olmaz. Gökyüzü dünya olmadan gülemez. Gökyüzü olmadığında
dünya ölü olur. İkisini bir araya getirin, orada varlığın dansı başlar. Dünya
ve gökyüzü birlikte dans eder, ve orada bir kahkaha oluşur. Neşe vardır,
kutlama vardır.
Bazen gökyüzünde siyah bulutlar olur;gökyüzü bu siyah bulutlar
yüzünden değişmez.Ve bazen beyaz bulutlarda olur ve gökyüzü bu beyaz bulutlar
yüzünden de değişmez.Bulutlar gelirler ve giderler gökyüzü baki kalır.Sen
gökyüzüsün ve düşüncelerde bulutlardır.Eğer düşüncelerini titizlikle
izlersen,eğer onları kaçırmazsan,eğer onlara doğrudan bakarsan ilk şey bunu
anlamak olacaktır ve bu çok büyük bir anlayıştır.Bu senin aydınlanmanın
başlangıcıdır.Artık sen uykuda değilsin,artık gelip giden bulutlarla özdeş
değilsin,artık sonsuza dek baki kalacağını biliyorsun.tüm kaygı yok olur.
Aşk öyle derin bir ihtiyaçtır ki onsuz yaşayamazsınız;ya kendisi
ya da yedeğini ararsınız.Yedek sahte olabilir ama en azından bir süreliğine
aşık olduğunuz hissine kapılabilirsin.Sahtesi bile keyiflidir.Eninde sonunda
sahte olduğunun farkına varırsın;o zaman sahte aşkı gerçeğine dönüştüremezsin o
zaman sevgili değiştirirsin.İki olasılık var;bu aşkın sahte olduğunu
anladığında kendini değiştirebilirsin,sahte aşkı bırakıp gerçek bir aşığa
dönüşebilirsin.Diğer olasılık ise sevgilini değiştirmektir.Aklın seçtiği yol
budur.
İnsanlar tekrar tekrar mutsuzluklarını anlatıp duruyorlar.Hatta
abartıyorlar bile,süslüyorlar,büyütüyorlar. Olduğundan daha kötüymüş gibi
gösteriyorlar.Neden? Riske atacak hiçbir şeyin yok.Ama insanlar bilinene
tanıdık olana yapışıp kalıyorlar.Tek bildikleri mutsuzluk bu onların
hayatı.Kaybedecek bir şey yok ama kaybetmekten de çok korkuyorlar.
Hayat küçük şeylerden oluşur. Eğer sen seversen büyük olurlar.
Zekâ elde edilen bir şey değildir, o doğuştandır, o öze aittir, o
hayatın yapıtaşıdır.
Basit olan ego için cazip değildir, basit olan egonun ölümü
demektir.
Birisinin hatası için kendini cezalandırmak aptalcadır.
Kendi deneyimine dayalı olmayan her şeyi sadece bir varsayım
olarak kabul et.
Dünya bir gök kuşağı, zihin bir prizma ve varlık ise beyaz bir
ışındır.
Ego bir buzdağıdır. Onu erit. Onu derin sevginin içinde erit,
böylelikle o kaybolsun ve sen okyanusun parçası haline gel.
Sev ve daha derinden sev. Acı çek ve daha derinden acı çek.
Tümüyle sev ve tümüyle acı çek. Çünkü saf olmayan altın, bu yolla ateşten
geçerek saf altına dönüşür.
Unutma, kafa bir köle olarak çok güzel bir köledir. Çok işine
yarar. Ama bir sahip olarak tehlikelidir ve bütün hayatını zehirler.
Gerçek disipline sahip bir adam asla biriktirmez; her an öğrendiği
şeyin öldüğünü hisseder ve tekrar cahil olur. Bu cahillik ışık saçar.
Hiçbir şeyi ayıplama. Aksine, onu kullan. Herhangi bir şeye karşı
olma. Nasıl kullanılabileceğinin ve dönüştürülebileceğinin yollarını ara.
Zeki bir insan risk alır. O alttan alacağına ölmeye razıdır.
Elbette gereksiz şeyler için kavga etmeyecektir, o öze ilişkin olmayan şeyler
için kavga etmeyecektir ancak esas şeyler söz konusu olduğunda boyun
eğmeyecektir.
İnsan anlamaya çalışacağına baskı kurar, ilişki kuracağına
manipüle eder çünkü birisiyle ilişki kurmak büyük bir anlayış gerektirir.
Ve sana söylüyorum; gidecek hiçbir yol yok. Her şey bu anda. Bütün
varoluş, bu anda toplanmıştır. Bu anın içine sığar. Bütün varoluş, yaşadığın
anda akmaktadır. Hepsi bu.
Yaratıcılık varoluştaki en büyük isyandır. Eğer yaratmak
istiyorsan, bütün şartlanmalardan kurtulmak zorundasın. Aksi halde
yaratıcılığın kopya çekmekten başka bir işe yaramaz.
Geçmiş insanda bir bölünme yarattı. Her insanın içinde sürekli
devam eden bir sivil savaş vardır. Eğer huzurlu hissetmiyorsan, bunun sebebi
kişisel değildir. Hastalık toplumsaldır.
Osho
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder